Sunday, 15 February 2009

FB:7 Hacettepe:0

Futbolcular : Haftaiçi dayak yedik, şapkamızı önümüze koyduk, toparlandık.
Aragones : Bu hafta şanslıydık. Geçen haftadan farklı hiçbirşey yapmadık.

Ters giden birşeyler var. İlk golden sonra tüm takımın kenetlenmesi güzel ama içerisinde hoca yok. FB'de senelerdir hiç böyle bir sorun görmemiştik. Maç 0-1 ya da 7-0, Aragones ben bunları aştım, kafam önde işime bakarım diyor. O heyecanı paylaşmıyorsa isterse dünyanın en iyi hocası olsun, bu takıma katabileceği birşey yok. Hacettepe çok kötüydü, Alex'in 2. golü zaten muhteşemdi ve onları bitirdi. Takımın sahibi Alex ve arkadaşları. Kimse Alex kadar çok şey vermedi bu takıma. Ne Zico ne Aurelio ne Rıdvan ne de Hooijdonk. Bu kadar eleştirilen de olmamıştır, ve bu kadar olgun karşılayan. Saha içinde ve dışında örnek bir FB'li oldu her zaman. Aragones onu iyi kullanmak zorunda, yoksa FB'de işler iyi gitmez.

Atamayana Atarlar

GS'nin zaafı gol pozisyonuna girememesi ya da üretemeyişi değil. Tempoları maçın ilerlemesiyle giderek düşüyor, geri düştükleri ya da eksik kaldıkları zaman panik başlıyor. Takımı sürüklemesi gereken gamsız Lincoln de olmayınca üretken olamıyorlar. Arda takımı taşıyabilecek form ve tecrübeye şu an ulaşamamış görünüyor. Antalya karşısında pozisyonları üreten aslında sarı kırmızılılar oldu. Baros'un bunların hiçbirini gole çevirememesi ve ev sahibinin bulduğu pozisyonu değerlendirmesi mağlubiyete kadar götürdü maçı. Kewell ve Lincoln olmayınca seçenekler azalıyor ve rakibin önlem alması kolaylaşıyor. Düşen tempo da rakiplerin ekmeğine yağ sürüyor. GS'nin bu haftaki Bordeaux maçı için silkinmesi gerek. Yoksa dışarıda kötü kaybedilmiş ilk maçın içeride telafisi zor olacak gibi görünüyor.

Friday, 13 February 2009

Alex'in Hedefi

Aykut Kocaman'ın gol rekorunu kırmak ...

"Bu rakamlara göre 4 sene içinde Fenerbahçe'de 105 gol, 108 asistlik bir istatistiğe sahibim. Burada 2 yıllık daha vaktim var. Bu iki sene içinde eski oyunculardan Aykut Kocaman'ın 140 gollük rekorunu da en azından egale etmek istiyorum."

Thursday, 12 February 2009

Flash Back

Giricek Zagrep'teki maçta karışık duygular yaşadı. Nitekim şut yüzdesi inanılmaz düşüktü. Büyük oyuncuların yaptığını yaptı, içeri drive etti. Cibona maça iyi başladı ama sonrasında FB'nin kadro farkı ortaya çıktı. Green belki de FB'de ilk kez maça ağırlığını koydu. Giricek sokamadıkça top içeri indi, Oğuz ve Semih oyuna girince savunma dozajı yükseldi. Ömer Onan kritik şutlar soktu, maçın yıldızı ise çok kötü bir ilk yarı oynayan Mirsad'dı. İyi ribaunt aldı, gereksiz top kaybı yapmadı ve el üstü şutlar soktu. Bu kritik galibiyet içerideki Cibona ve Siena maçlarını anlamlı hale getirdi. 2 maçın kazanılması çeyrek final anlamına geliyor. 2 sezon üst üste bunu başarmak Tanjeviç ve ekibi için iyi bir aşama. Giricek forma girdikçe tüm kulvarlarda iddaa artacaktır. Green - Smith - Preldzic - Vidmar gibi takım oyuncuları yerine bir yıldız daha takımı yarı finale taşıyabilirdi. Ama Tanjeviç bunu tercih etmiyor ve gençleri yetiştirmeyi seçiyor. Bu da bir yol.

GS Ne Yapmaya Çalışıyor?

Kulüpler senelerdir başarısızlıklarını Federasyon ve hakemlere yükleyip kamuoyu yaratarak ekmek yediler. İstanbul kulüpleri ve taraftarları bu yalana kendilerini inandırdılar. Mevcut hakem hataları ve güvensizlik ortamı buna zemin hazırlıyor her zaman. Haldun Üstünel çıkıp sarı kırmızı hakları savunmak adına ceza alabilirim diyor, slayt şovlar havada uçuşuyor, soruna yönelik bir tespit yok. Zamanında FB ve BJK de bunları yaptı, hala da yapıyorlar. Kimse çıkıp bizim oyuncular neden kart görüyor, sinir - motivasyon neden dağınık, puan kaybının arkasında neler var demiyor. Lincoln'ün düzenli penaltı denemelerinde sarı kart gördüğü bir gerçek. Avrupa Kupası maçında da görüyor, Türkiye'de de. Geldiğinden beri disiplinsiz olduğunu yazıp duruyor gazeteler, GS'ye ne verdiği tartışılır, am 10 numaradır diye şuursuzca korumak kolay geliyor olmalı. Bu adamdan daha fazla nasıl verim alırızı değil, bu hakemler bizi daha fazla ne kadar kayırıra bakılıyor. İBB maçında Emre'nin atılmaması ya da 2 ofsayt golü değildi konuşulan. FB'nin kötü gidişatıydı. Olması gereken budur, Emre de atılmalıdır.

Wednesday, 11 February 2009

Poor Misguided Fool

Dün Robinho'nun İtalya'ya attığı gol sonrası düşündüm. Bu adam niye City'de oynuyor diye. Sabah aynı tepkiyi arkadaşlardan da alınca dedim bu adam yolunu şaşırmış. Pirlo'dan topu çalıp 3 kişiyi peşinde taktıktan sonra Pirlo'nun bile takipten sıkılmasına yol açan sirk hareketleri sonunda köşenin dibine bırakmış tarihin en az sevilen Brezilyalı yıldızlarından biri. Pirlo'nun eski dinamizminde olmadığı ve Milan'ın ihtiyarlar heyetine girmek üzere olması bir gerçek ama İtalyan savunmasına böyle bir gol pek hoş olmamış. 70. dakikada sahada Brezilyalıları tekme atmak için kovalayan bir sürü mavi forma gördüm. Çaresiz göründüler. Artık takımı yenileme vaktinin geldiğini Camoranesi'yi görünce farkettim. Madem o var, Del Piero nasıl olmaz diye Lippi'ye kızdım. Zaten Brezilya cezayı kesti.

Tuesday, 10 February 2009

Takas

Futbolcuları takas edebiliyor kulüpler. Hocaları da takas edebilseler ne güzel olurdu. Hemen akıllara Scolari - Aragones takası geliyor. Hoş olmaz mı? Scolari Quaresma'yı alsa getirse, Aragones de Güiza'yı alsa gitse. Chelsea Scolari'ye daha fazla dayanamadı, kazanma alışkanlıklarını kaybeden bir takım şampiyon olamaz ne de olsa. Benzer sıkıntıyı FB de yaşıyor. Son 4 sezondaki zirve yürüyüşleri artık sekteye uğramış görünüyor. Her takas işe yaramıyor. Skibbe'yi Mustafa Denizli ile takas etmek ister mi acaba kulüpleri? Alttakiler zaten düzenli takas yapıyorlar. Peki Ramos - Guardiola olur mu? Olmaz, hem de hiç ...

Monday, 9 February 2009

Gözdağı

Geçen sene eksik olan Bynum ve iyi bir 6 numaraydı. Bu sene her ikisi de var. Odom'dan daha iyi 6 numara formda bir Ginobili ya da Pippen olabilir. The Zen dengeyi kurmak üzere.

Fri 30 @ Minnesota W 132-119
Sat 31 @ Memphis W 115-98
Mon 02 @ New York W 126-117
Wed 04 @ Toronto W 115-107
Thu 05 @ Boston W 110-109
Sun 08 @ Cleveland W 101-91

Sunday, 8 February 2009

ManU'ya Rakip Olmak

Kazanmayı gelenek haline getirmiş bir ekibe rakip olmak için emek ve zaman gerekir. Chelsea Mourinho gittikten sonra tılsımını kaybetti. Quaresma'nın gelişi de birşeyi değiştirmedi ilk maçta. Hull ile berabere kaldılar, Anelka'nın da motivasyonunu bir şekilde bozmayı becermişler. Joe Cole ve Essien'i kaybetmeleri onlardan çok şey götürdü. Porstmouth karşısında ecel terleri döken ve son dakikalarda maçı Toores ve Kuyt'un golleriyle kazanan Liverpool ise şimdilik ManU'nun tek rakibi olarak kalacak gibi gözüküyor. Aston Villa galibiyet serisini devam ettirip 3.lüğü almayı başardı. Sorun şu ki ManU'yu gerçekten takip edebilecek gibi görünen kimse yok. Rakipsizlik onları ne formsuzluğa ne de istikrarsızlığa götürmüyor. ManU-Barça finalini istemeyen kaç kişi var ki? Belki Mourinho ...

Şampiyonluk

Yarış iyice kızışıyor. Herkes potada. Sivas ve TS kazanmaya devam ediyor. Haftaya BJK-TS maçı mutlaka bazı şeyleri daha da netleştirecektir. FB ve GS bir ileri iki geri bu sezonu yerler gibi, uzun süredir süren 2 takımlı hegamonya da son bulur. Türk futbolu için daha iyisi bu mu tartışılır. CL'de bir adım ileri gidemeyen şampiyonlar yaratmak Türk futbolunun işine gelmez. Ancak bir devrime ihtiyaç olduğu gerçek ve çok iyi oynayan 38 puanlı 2 takım var. TS'li Selçuk'u milli takıma almamak bence büyük hata. Sivrilenlerin hepsine prim verirken (Manisaspor'un kalecisi bile takımda yer buldu?!?!) bu çocuğun istikrarı ve performansı ödüllendirilmeliydi. Yerine formsuz Belözoğlu tercihi tartışılır.
  1. Sivas - 41
  2. TS - 41
  3. GS - 37
  4. BJK - 35
  5. FB - 34
  6. Ankara - 33
  7. Antep - 30
  8. Kayseri - 29
  9. Bursa - 29

Sözün Bittiği Yer

Bu başlıkla birçok postum olabilir. Ama bazen söyleyecek başka birşey olmuyor. Aziz Yıldırım ve ekibinin çeyrek final oynayan bir takımı bu hale getirmesi üzücü. İsteseler bu kadar kötü kararlar alamazlardı herhalde. İBB'ye 2 senedir kaybedilen bir ton puan var ortada. GS'lı Abdullah Avcı kıs kıs gülüyordur haklı olarak. Saha içinde FB'ye yakışmayan haraketler vardı Belözoğlu önderliğinde. Tjikuzu'nun atılmasıyla sonuçlanan şova yönelik tahrikleri hemen tekmeyle cevap buldu. Lincoln'ü de eleştirenler oluyor bu davranışlarında, oysa biz futbolu o güzel hareketler için izliyoruz. 90 dakika tek pozisyon üretemeyen sarı lacivertli ekibin sorunu takımın potansiyel kaybı. Artık futbolu ve futbolcuları değil, makro bakışı sorgulama zamanı. Mikrodan ümidi kesti herkes. Bir devrin sonu belki de ... Bir santrafor bulamamanın cezası işte bu kadar ağır oluyor. Lugano'yu da bu portrede takımda tutmak mümkün değil. FB'nin bu durumda sıralamada 5. olması bile mucize.

Lincoln

GS-Kayseri maçında en çok konuşulan Selçuk Dereli oldu. Lincoln'e verdiği ilk sarı kart doğruydu bence. Lincoln 2 dakika önce atlayıp ayağını savunma oyuncusuna takarak penaltı almak istedi ama olmadı. 2. sarı kartta ise Emre Aşık'ın pozisyonu germesine sinirlenen hakem hıncını Brezilyalıdan aldı. Oysa bu pozisyonda kurallara göre oyunda tutulması gerekiyormuş Lincoln'ün (dostlar bu şekilde iletti). Aslında GS eksilmese Kayseri'nin maça asılacak gücü hiç yoktu. Arda maçı tek başına sürükleyecek seviyeye doğru gidiyor. Yarattığı pozisyonda Nonda kendi becerisiyle inanılmaz bir son hamle yaparak takımı öne geçirdiğinde açıkçası maçın bittiğini düşünmüştüm. Top yerine Nonda'ya bakan Toledo büyük hata yaptı. Kayseri zaten artık bu sezonun en amaçsız takımlarından biri. Kupada yoklar, ligde de alt ve üst takımlar arasında sıkışmışlar. Üretken olmaktan uzak olan takımda Cangele'ye dikkat çekmek istiyorum. Bu adam TV'den verilen maçların kendini göstermek isteyen çalım delisi ve sinir edeni. Bir maç içinde sayısız top kaybı ve pozitif tek hareket yok. Aghahowa ve Olembe katkı yapamıyor, Saidou eski günlerin hatırına herhalde döküldü. Pozisyonları yokken şansa bir golle puan aldılar. Sivas - Trabzon yukarıda yalnız kalırsa bu ligi kimse seyretmez. Gerçi Skibbe GS maçlarını fanatik taraftarlardan farksız izliyor ama 1 kişi yetmiyor ...

Friday, 6 February 2009

Alex Alex Alex!

Bazen sanki maça keyifsiz gelmiş gibi dolanıyor sahada. Bu akşam ne olduysa iyi olmuş, ateşlenmiş, Ivankov'un üzerinden aşırası varmış bir iki. 2. golü 1.'den daha güzel. Guiza'nın bile gol attığı bir maçta Alex'in gol sonrası sevinçleri ne kadar hırslı olduğunu anlatıyor. Bu maça dair yapılacak bir analiz yok. Alex var ve onun golleri ...

Thursday, 5 February 2009

Mario Levi

Kezman ve Bordeaux

Kezman 65. dakikada oyundan çıkarken formayı orta sahaya fırlatıp soyunma odasına gitmiş. Sonra da bunalımdayım demiş. PSG'ye yeni bir bunalım daha yollamak üzere FB. İspanyol Güiza muhtemelen Kezman'ın kaderini paylaşacak. Yükselişe geçmesi büyük mucize olur. Bordeaux kupada deplasmanda PSG'yi dün akşam 0-3 ile geçti. GS sakatlıklarla boğuşurken UEFA'daki rakibi her geçen gün kazanma alışkanlığını arttırıyor. Orta sahadaki dirençleri teknik GS'nin ayaklarını durdurmaya yetmeyebilir. Ancak Bordeaux'nun hücum zenginliği içinde Cavenaghi-Gourcuff-Bellion sadece bildiklerimiz. Diarra defansif orta sahanın beyni. Sağlam bir Linderoth-Topal ikilisi Ayhan'a kesinlikle tercih edilirdi. Ve Kewell'ın mutlaka olması gereken bir seri. Sürpriz çıkışlara ihtiyaç var. Arda'nın oyunu sürükleyip götürmesi için diğer etkenlere her maçtakinden daha fazla ihtiyacı var. Dışarıda durdurup içeride vurmak yerine Bordeaux'yu dışarıda vurup içeride durdurmak daha kolay olabilir.

Everton-Liverpool

Gece 1'e kadar bütün maçı izle. Dakika 116 uyuyakal, dakika 119 uyan, 120 dakikadaki tek golü izleyeme. Çok da güzel bir gol. 10. dakikada Gerrard sakatlanıp çıkarken, Brut reklamını görüp nostalji ve hüzünü bir arada yaşadım. Torres'i yalnız bırakıp sadece koşan Kuyt ile destekleyen Benitez hala pozisyon üretemiyor. Lucas kırmızı kart görünce maç Everton'a doğru kaydı. 118'de Gosling'in golü maçı bitiriverdi. Reina müthiş bir kaleci ama Everton tribünleri o kadar nefret dolu ki o top içeri girsin diye herşeylerini verdiler. Hayalet avcıları bile engel olamazdı.

Çoklama

Artık Sivas-GS ve BJK-Antalya maçlarından sıkıldım. GS Sivas'ı yenemiyor, Antalya'da BJK'yi. Lincoln'süzlükten muzdarip GS. Antalya'nın derdi Şifo'nun BJK'ye karşı yeterince motive olamaması, biraz da güçsüzlük. Çok şükür bitti şimdilik. Herkes yoluna.

Tuesday, 3 February 2009

At The End!

Arshavin nihayet kendini Zenit'ten kurtaracak takımı buldu. Wenger ve ayağa pas ...

Asker Bülent

Herkes onu yazıyor, herkes onu eleştiriyor. Tarzı hepimizin bildiği, Davos'ta dünyaya posta koyan R2D2 modeli. İstanbul'daki Türkiye Kupası ilk karşılaşmasında GS taraftarına maç sonrası namelerini aktarmaya çalışayım :

"Şimdi GS taraftarının gözlerinin içine bakarak birşey söylemek istiyorum. (Kafa kameraya dönüyor aniden, kaşlar çatık, ses tonu hırpalayıcı mağrur) Geçen sene Sivas'a geldiniz. Sizi çiçeklerle karşıladık. Yediniz, içtiniz. Futbolcularınızı sahada karanfillerle karşıladık. Yendiniz, şampiyonluğu elimizden aldınız. Alkışlarla gönderdik. Bugün burada bize küfür edenlerin ... Evet, başka soru var mı?"

İyi futbolcuydu, tuhaf hoca oldu!

Ernst - Aguirre - Aragones

Almanya'nın önemli oyuncularından birini İstanbul'a getirtti Mustafa Denizli. Cisse'den istediğini alamayan siyah beyazlılar oyunu rakip sahaya yıkmada ve top çalmada takımı ileri taşımak için iyi hamle yaptılar. Ernst belki takımı CL'de tur atlatamaz ama TSL'de şampiyonluk yarışında takıma büyük fayda sağlar. Sert bir adam, taraftar da onu sevecektir. Delgado'nun sakatlığını bilir gibi Yusuf'u almış olmaları manidar. Ernst yeni bir amaç için seyahat ederken A.Madrid'in 2,5 yıllık hocası Aguirre de takımından ayrıldı. Uzun yıllar sonra takımı CL'ye taşıyan ve ve halen bu kupada devam eden Meksikalı ligde bir türlü varlık gösteremeyen takımının başında daha fazla kalmadı. Takımın başına geçecek adaylar arasında Aragones'in olması kaçınılmaz ama FB onu bırakmayı göze alamaz! Belki Josico ve Maldonado'yu da alıp gidebilir, hatta Guiza Atletico'nun gol yollarındaki ilacı olabilir. You wish!

Monday, 2 February 2009

Keane

Taraftarı olduğu - hayalindeki takıma geldiğini söylerken şimdi sezon başında ayrıldığı takımına geri döndü. Tottenham'ın anlamsız sezon hikayesi tuhaflıklarla doluyken Benitez'in onu takıma yaratıcılık ve dinamizm getireceğini düşünerek onca para dökmesini anlar gibi yapmıştık. Çok kısa sürdü. Liverpool'un şampiyonluk umutlarının üzerinde kara bulutlar dolaşırken Chelsea maçında Keane değil Babel girdi oyuna son anlarda. Benitez ısrarla onun takımda kalmasını istediğini bağırırken çok da samimi değilmiş ...

En Güzel Gol?

Haftasonu TSL'de atılan en güzel gol hangisi?

  1. Gökhan Ünal
  2. Nonda
  3. Tello
  4. Alex
Alex o kadar alıştırdı ki herkes son sıraya koyuyor bu golü. Tello da benzer goller atmıştı. Nonda kalitesini konuşturdu, organizasyon iyiydi. Gökhan Ünal ise kendisini aşarak muazzam şık bir gol attı. Elçiye zeval olmaz, tablo budur. Kaçıranlara goller!