Monday 29 September 2008

Kiev Maçı

Tuhaf bir zaman. Son yılların en kötü başlangıcı. Kadro zaafiyeti konuşuluyor uzun zaman sonra camiada. Geçen sene Avrupa başarısıyla ruha dokunmayan kaçan şampiyonluk, bu sene ardı ardına kötü sonuçlarla tekrar hatırlanıyor. FB sonrası kariyerini bitirip emekli olmak istediğini söyleyen bir hoca. Sakatlar. Güçlü, formda, geçen maç Arsenal'den puan almış, 2 sene önce FB'yi ön elemede elemiş Ukrayna ekibi. Çok değişken var, ama Kadıköy'de maç kazanmak her zaman zordur. Bu maçtan önce söylenecek herşey maçtan sonra anlamsız kalacak. Dolayısıyla 21:45'i bekliyoruz...

Alman Ligi

Giderek güçlendiğini düşünüyorum Bundesliga'nın. Avrupa'nın düşüşteki yıldızlarının sıçrama noktası olmaktan öteye gitmeye başladı. Bayern'in mağlup olduğu haftasonunda Mesut 2 gol ile Bremen'e 5-4'lük bir galibiyet hediye etti. Yeni Diego diyorlar onun için, Schalke'yi bırakıp giderken herkes suçlamıştı oysa. Diego'nun nasılsa gideceği ve yerini Mesut'un doldurabileceği söyleniyor. Kicker'e kapak oldu bu hafta ...

Sunday 28 September 2008

Hull City

Arsenal : 1 - 2 : Hull City (Emirates)

6. Hull City 3W 2D 1L 11P

Kral

Mevlüt Fransa'da gollerine devam ediyor. Bu hafta Lorient maçında 1 gol daha attı. Takımı küme düşmeye oynuyor ama o parlıyor. 4 golle krallıkta iddaalı.

Ertuğrul Aslan

Trabzon maçını açınca dikkatimi çekti, Antalyaspor'un sağ kanadında, daha doğrusu sağ bekinde oynuyor. 2. golün de sahibi. Gol atmasa da yazacaktım. Ayağına çok hakim, Okan Buruk stilinde bir adam. Hücuma çok iyi katılıyor, adam eksiltebiliyor, 1980 doğumlu, geç bir dönem parlaması için. Ama dün üst düzey bir maç oynadı. Çok dinamikti, kademelerde hiç yerini kaybetmedi. Cale ilk defa zorlandı lig başından beri. Çabası yetmedi gerçi Ertuğrul'un, Trabzon lider.

Bir Garip İspanya

Bizdeki 3 büyük takıntısı 2 büyüğe inmiş malum İspanya'da. Madrid Aurelio'lu Betis'i kolayca silkeledi maçın başında. Sonra bir penaltı, kırmızı kart, 1-1, sonra bir kart daha 10'ar kişi ve son saniyede sevemediğimiz ama dünyanın en iyi son vuruşçularında Ruud Van, hem de topu 10 metre sürerek, bıraktı köşeye. Betis yıkıldı, Aurelio idare etti ama zayıflar, bu sene işleri hiç kolay değil. Madrid'dir, yener kazanır derken, Katalan derbisi başladı. Espanyol faulden bir gol buldu Valdes'in kalesinde. Barça toparlandı, ablukaya aldı, hafta içi oynatın beni yoksa giderim diyen Henry zorladıkça zorladı, Eto'o girince golünü de attı hareketlenen forvet hattında, bir o kadar da kaçırdı. Sonra bir kırmızı, olaylar, taraftar sahaya girdi, tanıdık görüntüler. Penaltı son dakikada, bence değil, Eto'o vuramadı, savunma topa dokundu ama Cantalejo penaltı dedi. Tribün anarşisine cezaydı belki de. Messi affetmedi maçın yıldızlarından Kameni'nin yalnızlığını. Köşeye bıraktı, temdit penaltısı ve soyunma odası. Tuhaf şeyler her yerde oluyor ama İspanya'da büyük maçlarda olunca herkes izlemiş oluyor, benim de hoşuma gidiyor ...

Friday 26 September 2008

Çöküş

Sakatlıklar, sezon başı, formsuzluk, yeni hoca ... Bütün bu bahanelerin süresi doldu. Geçen sezon çeyrek final oynayan, ligi kovalayan takım yerle bir oldu. Zico geldiğinde de sallanıyordu koltuğu; oyuna müdahale etmiyor, Avrupai oynatmıyor, kariyersiz diyorduk. FB'nin ihtiyacının kariyersiz ama potansiyelli bir hoca olduğu anlaşıldı sonra. Kimyası bunu gerektiriyor. Kariyerli hocalar hep zorlanır FB camiasında. Yeni hoca da alışana kadar lig muhtemelen kayıp gidecek ve CL'ye direk gitme hakkı başka bir takımın olacak. Son 8 maçtır sol açık yerine bir sol açık, sağ açık yerine bir sağ açık alarak oyuna müdahale eden hocanın takıma birşey kattığını söylemek zor. Daha da büyük sorun Zico bunu anlayabiliyordu ama Aragones - egosu - kariyeri bunu kabullenemiyor. Bu şekilde Avrupa Şampiyonu oldum diyor. Takımda kanat oyuncu sayısı o kadar az ki hala bu şablonda ısrarcı olmak da anlamsız. Kazım - Burak sağ açık değil. Deivid bile değil. Uğur tek etkili adam ama o da Carlos'un savunma zaaflarını kapatacak kadar dinamik değil. Orta sahanın ortası zaten kapasitesiz, bu çok açık. Deniz neden yok anlaşılmaz, futbol dışı sebepler olmalı. Sakat Alex 90 dakika sahada. Takım çaresiz bir görüntüde. İç sahada kazanamayanı ayıplıyorlar zaten Türk liginde. FB toparlansa bile lig için çok geç olacak. Sezon planlamasının başından beri hatalı bir şekilde işlediği açıkça ortaya çıkmaya başladı. 14 milyon Euro'ya orta saha ve takım güçlendirilmeliydi, Guiza takımı sürükleyecek bir oyun asla oynayamayacak. Bu maçı FB'nin hediye ettiği açık, Sivas'ı sahasında yenmek dünkü görüntüsüyle zor değil. Takımın en iyisi Volkan Babacan'dı, böyle sürdürürse güvenini ve duruşunu Volkan Demirel saçma hareketlerinin gerçek cezasını görecektir.

Allan Houston

37 yaşında geri dönüş. Hem de New York'a. Büyük kumar. Ne kadar katkı yapar soru işareti. Ama ismini maç listesinde görmek keyif verici. Bir iki 3 de atarsa ...

Yattara

Şehir kulüplerinin yıldızları daha vazgeçilmez olur. Yattara da böyleydi Karadeniz ekibi için. 6 sene çok cüzi paralara oynadığı takımından ayrılması için çok ciddi bir teklif geldi. Kariyer açısından bakılacak bir yanı yok Katar'a gitmenin. Zaten Yattara'nın da kariyer endişesi yoktu. 10 milyon Euro inanılmaz bir rakam, Guiza'ya 14 vermek kadar inanılmaz görüyoruz ki. Yıllık 2 milyon euro alacak olması artık aile içi şiddeti de azaltır Gineli ailede. Trabzon bu işi çok iyi yapmaya başladı. Stepanov, Gökdeniz, Fatih, hatta Ogün - Abdullah, ve şimdi de Yattara. Bu paraları genç ve dinamik bir takıma çevirmeyi başarmak için kullanmak zor olmamalı. İstanbul'dan sonra en çok tercih edilen yer Trabzon. Şehir de buna tolerans gösterirse, gerçek şampiyonluk o zaman kovalanır.

Thursday 25 September 2008

Milito vs. De Rossi

Diego Milito can yakmaya devam ediyor. Milan'dan sonra Roma'nın da başına bela oldu. Müthiş formda De Rossi'nin çabaları yetmedi sarı kırmızılıları kurtarmaya. Milito yükselmeye başladığı yerde ritmini bulmaya başladı. 2 gol buldu 3-1'lik maçta. Roma nedense tepetaklak gidiyor. 4 maçta 4 puan ve 14. sıra. Bu sene geçen sezonun flaşları kendi liglerinde yerlerde sürünüyor. Rehavetten çıkıp bu düşüşü terse çevirebilenler olacaktır, Roma dahil. Orta sahası çok kalite bir takım Roma. Özellikle De Rossi, her geçen gün ileri gidiyor. Takımı Totti yokken sürüklemeye çalışıyor, Mancini de olmayınca yaratıcı ve golcü olmaya çabalaması güzel. Bu kadar güçlü olması da ilgi çekiyor.

Wednesday 24 September 2008

Rahat Uyu

Kazım Kanat artık özgür. Son günleri kadar özgür ...

Tuesday 23 September 2008

Alessandro

Juventus'a CL'de galibiyeti getiren golü ve taklayı attıktan sonra aklıma geldi Terim'in bağırışı. Fiorentina maçında Del Piero'ya birşeyler anlatmaya çalışıyordu. "What can i do sometimes?" tadında. Del Piero öncesi dönemden resimler geçiyordu ki aklımdan, Zola'ya takıldı gözüm Premier League sayfalarında. West Ham'ın başında ilk maçına çıkmıştı haftasonu, 3-1 ile geçtiler. Kolu kanadı kırık Magpies pek dayanamadı kendini göstermek isteyen West Ham oyuncuları karşısında. Efsane olarak ayrıldığı PL ve Chelsea'den yine İngiltere'ye dönerek büyük bir risk aldı aslında İtalyan. Di Michele de onun gelişiyle birlikte parlamaya başladı.

Beni Yak Kendini Yak ...

Zico'nun Özbekistan'ın Budyonkor takımıyla anlaştığı açıklandı. Rivaldo'nun takımı. Acaba Zico gerçekten bu kadar para odaklı bir adam mı? Neden geçen sene CL'de Fenerbahçe gibi zor bir takımı çeyrek finale taşıyan teknik direktörü kimse istemedi? Muhteşem bir sezon geçirmesine rağmen, şampiyon olamasa da, nasıl takım bulamaz? Belki de istediği parayı verebilen sadece Özbeklerdi. Bu kadar hedefsiz olması şaşkınlık verici. Sevmiştik, eskiden ...

Sunday 21 September 2008

Atletico'yu İzlemek İsteyen Var mı?

La Liga yayıncısı artık Madrid-Barça-Valencia (hatta Villareal-Sevilla) maçı verme takıntısından vazgeçmeli. Atletico Madrid dolu dizgin gidiyor. Aguero takımı sürüklüyor, herkes onlardan bahsediyor ama kimse onları izleyemiyor. Netten golleri izlemek yetmiyor. Huelva'ya 4 attılar dün!

Hezimet

Uzun zamandır Bayern'in evinde bu kadar kötü bir sonuç aldığını hatırlamıyorum. Pizarro 59'da 0-4 yapınca maçı sevinemedi, eski takımının halini görünce biz böyle miydik demiştir! Klinsmann lige kötü başlamıştı, biraz toparlar gibi oldu ama bu maç sonrası en ufak düşüşte kimse ona acımaz. Hala Ze Roberto oynuyor, Ribery'e çok ihtiyaçları var. Toni de düşüşte. Mesut'un golü süperdi, Bremen'i eski Deportivo'ya benzetiyorum. Hep iyiler ama hiç çok iyi değiller.

Haksızlık

6'da 6 yapan 12 Dev Adam gazete ve spor sayfalarının arkalarında. Başarısız günlerde bu kadar geri planda kalmıyorlar. Gruplarda tüm maçlarını kazanan tek takımız. Fransa'yı evinde yenmek kolay bir iş değil. Son maçta Hedo yoktu, grup maçlarında da Memo hiç yoktu. Sinan Güler'i bu takıma monte eden ve guardlarımızı ilk defa bu kadar formda izlememize fırsat tanıyan teknik ekip alkışlanmalı. Fransa plaket veriyor, biz tebrik bile edemiyoruz.

Thursday 18 September 2008

Düzen

Porto maçından beri pek yazasım yoktu. Nihayet keyfim geldi, zaman sınırlı. Çalışan bir makinanın bazı dişlilerini çıkarırsanız ve yerine çalışmayan dişliler koyarsanız makine enerji üretemez. Nitekim FB Portekiz'de böyle bir el freni yaratmış halde, hatalarla dolu bir oyun oynadı. Eski alışık olduğumuz günlerdeki gibi ilk dakikalarda golleri yiyip maçı bitirdi. Eleştirecek çok şey var, gidenlerin yeri dolmadı, gelenler yeterli değil, orta sahanın ortası yok diye bağırıyor. FB taraftarı hayal kırıklığı içinde, ilk kez Aziz Yıldırım'ı şiddetle eleştirdiklerine şahit oluyorum. Transfer yapamamanın, Josico saçmalığının yankıları bunlar. Tribünler boş. Volkan'ın alışılagelen kart sorunu onun Gençlerbirliği ve Sivas maçlarında yerini Babacan'a bırakması demek. Bu da ayrı bir sorun.

CL'de çok umut vermeyen sarı lacivert ekip Gençlerbirliği karşısında kilidi açan Alex'e ve oyundan hiç kopmayan Guiza'ya borçlu galibiyeti. Ama daha da önemlisi Aragones'in Önder'i keşfetmesi. Buraya gelmekten çok mutsuz görünen "Dede" nihayet Can-Yasin denemelerine son verdi de rahat etti savunma. Önder açık ara kaliteli bu iki oyuncudan da. 3-0'lık galibiyet toz pembe değil ama nispeten daha olumlu bir hava verdi, Babacan kaledeki ilk maçında çok zorlanmadı ama geçen seneki tecrübesiz duruşu da geride bırakmış. Sivas - Kiev - Kayseri - Arsenal maçlarından çıkacak puan sayısı FB'nin bu sezonki gidişatı hakkında artık net bir mesaj verecek.

Tuesday 16 September 2008

Porto Maçı Öncesi Notlar


  • Porto son maçını 30 Ağustos'ta Benfica (1-1) ile oynadı. 18 gün sonra ilk maçları FB ile olacak.
  • Son 7 yıldır Porto CL'de ilk maçlarını kazanamıyor.
  • FB'de Edu-Semih-Deivid-Tümer-Vederson-Can-Deniz kadroda yok.
  • Porto tam kadro.
  • Deivid'in grup favorileri Arsenal ve Porto.

Monday 15 September 2008

İkinci Şans

Zaragoza gibi bir takımın nasıl olur da küme düştüğünü hala anlayamayanlardan biri olarak Milito'yu hayranlıkla izledim Pazar günü. Milan'ın düzensiz kadrosu gol için umutsuzca çırpınırken Milito Milan savunmasını yerle bir etti. Penaltı yaptırdı, golünü attı. İlk çıkışını yaptığı takım burası. Hani bazı adamlar vardır, ilk çıkış yaptıkları takıma geri dönerler başarısız oldukça, ama çok iyidirler, kendilerini iyi hissettikleri yerde performansları üst düzeye çıkar, Riquelme örneği. Arjantinliler biraz duygusal, Brezilyalılara göre çok sert futbol olynamalarına rağmen. D'Alessandro bir diğer örnek. Milito'ya 2. şansı veren Genoa başka bir fırsat daha yakalamış ve değerlendirmiş. Eski Barça - Atletico Madrid'li (sadece 6 maç oynayabildi!) Motta ile anlaştılar. Her zaman çok beğenmişimdir, PES - CM için süper adamdır, alamazsınız bonservisi yüzünden, ama taş gibi orta sahadır. Barça'da izlerken ne biçim adam bu, Redondo'yu hatırlatıyor diye düşünürdüm. Şimdi Milito'yla yeni bir macerada, sakatlıklarını aşabilirse ...

Sunday 14 September 2008

Ömer Çatkıç

Tribündeyseniz ve karşı takımın kalesinde Ömer varsa, çileden çıkmadan maçı bitiremezsiniz. Muhtemelen takımınızın 7 net gol pozisyonunu kurtarır, topu oyuna geç sokar, zaman geçirir, sarı kart görür, tribünlerle bir şekilde iletişime geçer, kırmızı kart görür ya da kavga eder. Dün de yine bir Ömer gecesi yaşandı Sami Yen'de. Muhteşem bir maç ve sayısız gol pozisyonu çıkardı. Tribünler yine ona kızdı, küfretti, haklı olarak tepki gösterdi, sahada futbol adına hiçbirşey yapmayan Lincoln'ün oyununa gelip atıldı. GS takımı o kadar dağınık bir futbol oynuyor ki, ön libero - forvet bazen yer değiştiriyor ama savunmaya desteğe gelince kimse görev almıyor. Kewell'ın gelişi acaba Arda'nın en etkili olduğu ve uzun zamandır oynadığı yerden olmasına sebep oldukça dengeler bozulmuyor mu? Yabancılar kariyerli - isimli ama eski performansında olmayan isimler. GS bunun çabuk farkına varıp elindeki kıymetleri harcamamalı, Canaydın'ın izlerini silerken elindekileri de kaybetmemeli. Popülizm futbolda yapılacak en büyük hatadır. UEFA Kupası maçında GS ne sonuç alırsa alsın oyun düzenine dikkat edin. Taşlar henüz oturmadı.

İspanya Gözüyle FB

Aragones - Guiza - Josico'nun İstanbul'a gelişi sonrası meraklı İspanyol izleyicilerin talepleri üzerine Canal Plus Türkiye Ligi'ni, özellikle FB'nin maçlarını, dünkü Hacettepe maçıyla başlamak üzere, yayınlamaya başladı. Bir İspanyol dünkü FB takımını görünce herhalde bu kadronun CL'de yer aldığına inanamamıştır. Can Arat gibi bir savunma oyuncusu görünümlü pimi çekilmiş el bombasının sahada yer alması kanalı çabuk değiştirmelerine sebep olmuştur. Takım savunmasının kötü olması tabii ki Can'ın suçu değil. Ama kendini geliştirememesi, bırakın ileri gitmeyi 20 adım geriye gitmesi kabul edilemez. Volkan ve Kazım'ın alternatifsizlik sebepli şımarıklıkları Aziz Yıldırım'ın Zico - Aragones tercihinin temelini sarsıyor. Rıdvan Dilmen maçtan sonra 2 kritik not düştü. İlki bu mağlubiyetin sürpriz olmadığı, ikincisi ise Alex'in bugün maçı kazanamadığı. İkisi de daha kibarca söylenemeyecek doğru yergiler sarı lacivert futbol takımına. 3 maç - 3 puan - 2 deplasman mağlubiyeti. Sakatlıklar. Sezon hiç iyi başlamadı FB için. Üstelik haftaiçi Avrupa'nın en zor deplasmanlarından Porto'ya gidecekler. Herkes iyileşse bile şu an Porto deplasmanı için FB her yönüyle çok yumuşak.

Sarah Conner Chronicles

Terminator özleyenler ekran başına. Bu akşam Cnbc-e'de, 2'den sonra 3'den önce Sarah Conner Chronicles başlıyor. İlk sezonu izlemiş biri olarak diziyi keyifle takip edebileceğinizi söyleyebilirim. Genç lideri korumaya bu sefer dişi robot göndermişler çıtırından, onunla idare edin, güzel anlar var dizide. Deli gibi görsel efekt beklemeyin, daha derin konulara dalıyor, daha polisiye, daha derin olmuş. Sadece vurup kırmıyorlar. O kadar da heveslenmeyin, Star Wars III gibi herşeyi aydınlatmıyor, en azından ilk sezon. Önceden izlemiş olmanın rahatlığıyla ben 21:45 Trabzon - BJK maçını kaçırmam, ama tercih sizin. 21:00 Cnbc-e.

Is It Happening?

3. dakikada Tevez golü atınca uzun süredir evinde ManU galibiyeti göremeyen Anfield umutsuzluğa kapılmış gibiydi. Berbatov ilk maçında bu takıma ne kadar katkı yapacağını bağırıyordu resmen. Ronaldo'nun dönüşü sonrası ne kadar bela bir takım olacakları görüldü, artık Giggs'in oyuna girmesine gerek kalmayacak. Gerrard ve Torres gibi iki yıldızın eksikliği, artı 3. dakikada geri düşmelerine rağmen, Liverpool geri dönmeyi başardı. Tam 16 yıl sonra (Benitez'in ilk ManU galibiyeti) evlerinde kazandılar, müthiş hücum zenginliği işe yaradı Rafa'nın. Keane, Babel, Kuyt, Riera, üstüne Gerrard da girince o müthiş ManU baskısı ve savunması dağıldı. Tribünleri hayranlıkla izledim tekrar, PL şampiyonluğuna olan açlıkları - umutları büyüyor her geçen gün. Acaba bekledikleri yıl bu yıl olabilir mi? Rafa'nın gelişinden beri Avrupa'da hep yukarılarda olan, son 4 senede CL'de bir kupa - bir final görmüş takımın kendi ligini kazanma hırsı! Bu performansı sürdürebilirler mi? Yoksa geçen sene Arsenal'in yaşadığı sıkıntıya mı düşerler? Göreceğiz ama bu bile insanı heyecanlandırıyor. En azından artık evlerinde maç kayıpları çok azalacak bu sene. I see dead people in Anfield ...

Friday 12 September 2008

FB'nin Hacettepe Kadrosu

Milli maçlar bütün takımlar için kötü haber anlamına gelmeye başladı. Milli arada eskiden takımlar toparlanır, sakatlar iyileşir, kadrolar toparlanırdı. Şimdi herkes milli maçlardan sakat, formsuz, hatta bazıları moralsiz geliyor. FB Ankara'da Hacettepe deplasmanı öncesi kadro sıkıntısı çekmiyor, kadro kuramıyor. Kalede Volkan şimdilik yerini alacak. Önümüzdeki hafta içi deplasmandaki Porto maçı da düşünülerek Gökhan Gönül, Emre, Semih, Edu oynatılamayacak, ki hepsinin sakatlıkları var. Üstüne bir de Lugano'nun hava şartları sebebiyle gecikmeli gelişi eklendi. Volkan'ın önünde Önder - Can - Yasin - Carlos oynayacak, tabii bu sıkışıklıkta Gökhan riske edilmezse, geçen seneden beri devamlı düşen performansı göz önüne alınmalı. Orta sahada Emre'nin yokluğunda milli takımdan moralsiz dönen Kazım - (Maldonado - Josico) - Uğur yer alacak gibi. Selçuk ve Deniz'in daha yeni sakatlıktan çıkması ve Josico'nun maç eksikliği yüzünden tek formda oyuncu geçen senenin gönderilecekler listesindeki Maldonado. Forvet arkasında neyse ki istikrar abidesi ve milli maç serbesti Alex var. Forvette Semih sakat, İlhan ihtimal dışı, Guiza milli maç gazisi. Oyundan alınınca doğrudan duşa gidip moral bozukluğuyla basının ve taraftarın tepkisini almış, dönüyor İstanbul'a. Sonuç olarak elle tutulur Volkan - Maldonado - Alex var. Kadro derinliği de bir yere kadar, 10 sakat bir yerlerde sorun olduğunu gösteriyor.

Volkan

Önder Can Yasin Carlos

Kazım Maldonado Josico Uğur

Alex

Guiza

Thursday 11 September 2008

İl y a 20 Ans

İntikam

Capello ve Walcott dün gece Bilic'e Türkiye sonrası 2. hüznünü yaşatan adamlar oldu. Hat-trick ve Rooney golü; 1-4, Kovac kırmızı kart. Capello İngiltere macerası sonrası kariyerini bitirmeyi düşünüyor. Şimdilik buna fırsatı olacak, çünkü bu sansasyonel sonuç sonrası epey kredi kazandı, deli gibi haber mızrağı saplayan İngiliz basınında bile. 36 maç sonra evinde yenilen Hırvatlar, mutlu olmalarına yetti. Beckham'ın yerine ilk 11'de başlayan 19 yaşındaki Theo İngiltere'ye umut aşıladı. Goller birbirinin kopyası, ama en güzeli 4. gol öncesi Rooney'in topu önüne alışı ve asisti. Hazır milli maçlardan söz açılmışken 2 maçtır kazanan, önce Romanya'yı deplasmanda - sonra Avusturya'yı içeride, gol yemeyen ve muhteşem goller atan Litvanya'yı izlemenizi tavsiye ederim. Gerçi Queiroz'un Portekiz ile ilk resmi iç saha maçında Danimarka'ya 2-3 yenilmesi, son 4 golün son 6 dakikada olması da efsanedir, bunu da ekleyelim.

Wednesday 10 September 2008

Türkiye - Belçika

Bir Fatih Terim klasiği. Ama bu sefer tutmadı. Hakan Balta sakatlanınca yerine Çağlar ilk defa milli formayı giydi. Selçuk Yula'nın sığ maç yorumu, 3 oyuncu değişikliği sonrası "Fatih Hoca oyuncu değiştirmeli, Uğur'u almalı" talepleri bir kenara gerçekten milli formayı yadırgadı. Ama kim iyiydi ki dün akşam? Semih bile normalin altında bir performans gösterdi. Hıncal Uluç'tan anlamsız intikam uğruna iyi performans ve penaltı atışı gösteren Belözoğlu'nun çabaları da yetmedi. Çünkü doğru düzgün orta yapmayı beceren hiç kanat oyuncumuz yoktu. Arda - Kazım - Topuz tehlike yaratacak top atamadılar, uzun ve genç Belçika savunması tehlike yaratmamıza izin vermedi, kapandı. Yediğimiz gol de bir klasik, duran top, kısa oyuncu uzunların arasından kafayı vurur. Maçta üstündük ama erken sakatlanan "serseri mayın" Tuncay'ın takıma katkısını küçümsememek gerek. Yine de herkes şu an Fatih Terim ve Emre Belözoğlu'nu konuşuyor. Bu kadar kritik bir maçta neden puan kaybettiğimizi sorgulamak yerine. Belki de dolaylı yoldan sorguluyoruzdur!

Türkiye : 77 - Fransa : 65

Güzel maçtı. Erken saatte olması da keyif verdi. Tony Parker'ın gelmesi daha da keyifliydi. Biraz ukala tavırları vardı NBA'dekinin aksine. 32 sayı atarak maçı domine etti, ama Türkiye takım oyunu oynayıp maçı kazanarak güzel mesajlar verdi. Hedo - Ersan bu takımın en üst düzey oyuncuları. Hiç bencil değillerdi. Hedo'nun bu sene NBA'de geçirdiği muhteşem sezon sonrası olgunlaşması çok güzel. Ersan'ın fiziğinin avantajlarını kullanarak en zayıf noktamız olan 5 numaraya ribauntlarda destek vermesi takımı çok farklı bir noktaya götürüyor. Takımda yeni yüzler görmek dinamikçe ama esas bahsedilmesi gereken çok çok iyi bir oyun çıkaran Ender Arslan. Birkaç senedir yapamadığı aşamayı bu sene yapabilir, milli takımda bunun sinyallerini veriyor. Efes'te önünde çok iyi yabancı oyuncular olacak bu sene. Ama rotasyonda kendine yer bulacaktır. En çok beğendiğim oyuncu o oldu, üstelik karşısında savunma yapmasa da Tony Parker vardı.

Tuesday 9 September 2008

Ankaraspor İzmir'e!

Saçma başlık gibi gelebilir ama konunun saçmalığından kelli mevzu. Melih Gökçek Ankaraspor'a istediği gibi para aktaramadığını açıkladı. Ankara'nın birden fazla takımı olduğundan polemik yaratıldığını ve Kayseri-Kocaeli-Sivas belediyelerinin aksine kendilerinin Ankaraspor'a yardım edemediklerini anlattı. Bu sebeple Ankaraspor Ankaragücü ile birleşip kaynak yaratacak ve Süper Lig'de takımı olmayan İzmir'e Ankaraspor'un haklarını verecekler. Böylece Süper Lig'de bir İzmir takımı olacak. Birincisi belediyelerin işi futbol takımı yönetmek ya da GSGM'ne ait işleri yürütmek değil. İBB ve Ankaraspor'un misyonu yanlış, Turkcell Süper Lig'de yer almalarının yanlış olması gibi. İkincisi Ankaraspor'un Ankaragücü ile birleşip destek verme fikri de haksız rekabet. Gençlerbirliği senelerin emeği ile ekonomik gücüne eline alırken, Ankaragücü küme düşmeden cunta emriyle geri gelmesi üzerine bir torpil daha yakalayacak. Bu ikisini bir kenara bıraksak bile İzmir'in hiçbirşey üretemeyen köklü ve taraftarlı kulüpleri bunu kabul etmemeli. Herşeyin hülle ya da para olmadığını, futbolun amatör ruhunun hala varolduğunu kanıtlamalılar. Manchester City örneği nedir o zaman derseniz, siz de haklısınız.

Açıklama

Güiza : Türkiye'de gol atmak İspanya'dan daha zor.

Necati : Kalsaydım Lincoln'den kötü oynamazdım.

Zeman - Queiroz

Zeman senelerdir İtalya'da takım çalıştırıp arada bir yurtdışında kaçamak yapan teknik adamlardan(sanki başka varmış gibi!). Kızılyıldız'ın başına geçti bu sezon ve lige kötü başlar başlamaz makus talih İtalya dışında yine buldu Zeman'ı. Fazla sabretmediler, Çek teknik adamın görevine son verdiler. Fenerbahçe zamanlarını hatırladım hemen, Rıdvan-Zeman-Turan dönemi. Kabus gibiydi, düzensizlik ve başarısızlık dönemi. 4-3-3'ün en şiddetli savunucularındandır kendileri. Dediğim dedik, gram vazgeçmez dizilişten. Takım kadrosu nedir farketmez. Artık kıyafetleri giyecek adama göre ısmarlama dönemi futbolda. Queiroz başka bir ekürisi Zeman'ın. Kariyeri Alex Ferguson'un yardımcılığından ibaretti, kısa Madrid macerasını saymazsak. Mourinho'nun yaptığı aşama sonrası (ki Mourinho da Robson'ın yardımcı antrenörüydü) dayanamıyor, zaten kazanmadık başarı kalmadı Manchester'da. Portekiz'in başında şimdi, 3 maç sonra dönerse Alex kucak açar ona.

Hırvatistan - İngiltere

Bu maç 22:00'de, bizim milli maçtan daha heyecanlı bir karşılaşma - çatışma olacağı kesin. İngiltere'yi yenip Ruslar'ı Euro2008'e gönderen efsanevi 3-2'lik maçı kimse unutamadı. İngilizler bu maça intikam maçı olarak bakıyor olabilirler ama Hırvatistan'da bu maçı kazanmaları çok zor görünüyor. Hırvatları biz kupa dışına iterken hem şans hem momentum yanımızdaydı. Biz elemesek finali oynamaları şaşırtıcı olmazdı. Capello'nun İtalyavari futbolu İngilizlere henüz birşey katmış değil. Joe Cole hem Chelsea'ye hem de milli takıma etkinlik ve yaratıcılık katmadığı sürece Lampard-Gerrard orta sahası bile büyük maçlarda oyunu kuramıyor. Bu akşam Gerrard'ın da olmayacağı göz önüne alınırsa Modric kötü İngiltere macerasına bir ara verip ülkesinde az da olsa huzur bulabilir. Maç nerede yayınlanıyor bulamadım, kaçırmamak önemli.

Tuncay - Mevlüt

Mevlüt Fransa Lig'inde forvet oynuyor. Tuncay da aynı şekilde, milli takımdakinin aksine. Southgate ona yer açabilmek için Aliadiere'in yerini değiştirdi ve sağ açığa çekti. Bu sebeple milli takımdaki yerini sorgulamak gerek. Terim onu farklı bir şekilde kullanıyor ama aslında Semih-Mevlüt yerine Semih-Tuncay daha ideal bir ikili olabilir. Nihat gelince tartışmasız Semih-Nihat olmalı ama bu Tuncay'ın etkinliğinin azaltılmasını bir süre öteleyebilir. Mevlüt'ün hala bitirici vuruşlarında milli takım seviyesinde olmadığını söylemek zor, Fransa Ligi sert bir lig ve burada 2 senedir, ki bu sene yeni başladı, iyi performansını gollerle taçlandırıyor. Dolayısıyla geç de olsa Ermenistan maçını sadece Mevlüt-Kazım değişikliğine bağlamak biraz yanlış. Tuncay'ın ileri çıkışı ve golü bu aşamada bulması daha düşündürücü.

Monday 8 September 2008

Appiah Döndü!

Beklediğim oldu, Appiah sözleşmesi feshedildikten kısa bir süre sonra sahalara döndü. Libya maçında haftasonu sahaya çıktı. Bakalım nereye transfer olacak ...

Sunday 7 September 2008

Milli Ara

Liglerin daha tadına varamadan bu milli ara üzüyor insanı. Çoğu zevksiz geçeceği başından belli maçlar. Kazanan belli. Kim gol atar onu bile bilebiliyor bazen herkes. Dün akşamki Ermenistan maçı zaten futboldan başka herşeyle gündemdeydi. Neyse ki kazasız belasız geldi geçti, kazanıp döndük. Euro2008 sonrası tatmin etmiyor tabii ki. Ama enteresan alınan sonuçlar da olmuş dün; Fransa Domenech ısrarını pahalıya ödemeye başladı, Avusturya'ya 3-1 yenildiler. 2 büyük kupa sonrası bir türlü toparlanamayan Fransa belki de bunu yaşamak zorunda, ama hafif bir nöbetle geçebilecek bir hastalık ölümcül bir hal alıyor. Kadro tartışılmaz isimler içerirken bu kadar silik oynaması kabul edilir değil. Kesin bizle oynayacakları ilk maçta doğruyu bulurlar, kör talih. Daha da enteresan bir sonuç Romanya evinde Litvanya'ya 0-3 kaybetti. Steaua maçlarında gördüğümüz savunma direnci yerle bir olmuş. Neyse, biz baskette de kazandık, çarşamba her iki dalda yine galip gelelim, ama Abdi İpekçi'deki Fransa maçı futbol maçından önemli, Tony Parker geliyor ...

Friday 5 September 2008

Anılar

Coşkun Sabah'ın şarkısındaki gibi... Keegan 2. kez geldiği Newcastle'dan Owen'ın satış dedikoduları yüzünden ayrıldı.

Back To Black

Wednesday 3 September 2008

Spanglish

Geç bir saatte, sessiz bir gecede yalnız başına izlenecek, çok beklentiye girilmeyecek bir film. Notting Hill tadını asla yakalayamayacak gönül, olsun bu da yakın hissettirdi. Kızı Penelope Cruz sanıp izlemem, sabah Paz Vega olduğunu öğrenmem de bomba oldu tabii. Adam Sandler ciddi de olabiliyormuş meğer. Hep iddaalı şeyler izlemek yormuyor mu sizi de?

Tuesday 2 September 2008

Denge

Berbatov'la Robinho transferlerinin aynı cümle içerisinde kullanılması bile beni üzüyor bir futbolsever olarak. Birisi yıllarca süren disiplin, emek, başarı ve bunun getirdiği mali güç ile yapılan bir transfer. Diğeri ise tamamen ama tamamen futboldan farklı amaçlarla satın alınan bir kulübe çarpıcı bir açılımla başlamak isteyen zengin bir takım insanların futbolu nadir kişiler tarafından beğenilen bir sporcuyu - ki takımından çirkin biçimde ayrılmak istedi - transfer etmeleridir. İngiliz futbolu giderek endüstriyel bir canavar haline dönüşüyor, para ve reklam herşeyin önüne geçiyor. Futbol kalitesi yükseliyor bir diğer yandan, herkes yağmurlu İngiltere'de top oynamak istiyor. Ligin 10. sırasında yer alan takım 15 milyon sterlinlik transferler yapabiliyor. Kurumsallaşma güzel, pazarın büyümesi güzel, sporun gelişmesi güzel ama paranın sporda bu kadar baskın olması bu işin amatör ruhunu ve asıl sahiplerini ürkütüyor. Kop'un Amerikalı sahiplere karşı yürümesi anlamlıydı, ama Man City taraftarının senelerce süren Ferguson - United eziyeti sonrası Chelsea'nin yeni bir kopyasının yaratılıp ezeli rakibi geçme fikrine karşı çıkacağını sanmıyorum. Yine de Chelsea'nin yaptığını yapmak kolay değil, zamanlama ve uyum hatta bir Mourinho'ya ihtiyaç var, yeni bir tanesine üstelik ...

Enflasyon

Geçen seneye oranla Süper Lig'in ilk 2 haftasında, naklen yayınlanan maçlarda bir kart patlaması göze çarpıyor. 4 büyükler genelde rakipleri eksik kaldıktan sonra üstünlüğü ele aldılar. UEFA'nın bu seneki motivasyonu şöyle : Eğer kartın rengi sarı mı kırmızı mı diye tereddüt ediyorsanız kırmızı, uyarı mı sarı kart mı diye düşünüyorsanız sarı kart çıkarın! Tabii ki işin tadını kaçırıp herşeye kart göstermeye başlayan hakemlere katlanmak zorunda kalıyoruz; sonuçta yenilen büyükler olmadıkça sorun yok. Peki ama UEFA'nın bu motivasyonu neden İngiltere ya da İtalya'ya uğramıyor? Kasıtlı sertlik ile dinamik futbolu ayırt edebiliyorlar ve senelerdir tempolu oyunu bu şekilde oynattıklarından UEFA diğerlerini onlara uydurmaya çalışıyor. Bizim de onları yakalamamız gerek, UEFA'nın sözlerini işimize geldiği gibi yorumlamak işin kolayı.

Monday 1 September 2008

Golden Foot

Açılış

Açılış maçları her zaman zorludur. Küçük takımlar kendilerini göstermek isterler, büyükler daha tatilden dönmemiş olur. Bu haftasonu İspanya ve İtalya açılışta sürpriz doluydu. Milan evinde ligin yenisi Di Vaio'lu Bologna'ya 1-2 kaybetti. Ronaldinho yürüyerek sağ beki çalım manyağı yaptı, Sheva girdi, Pato girdi, hayretmedi, Abbiati 2 geleni de aldı içeriye. Inter'in Sampdoria'da bir puanına sevinmeye halleri kalmadı. Barça ve Real deplasmanda kaybederken daha hazır olmadıklarını bas bas bağırdılar. Bu da klasik "geyik"tir. Sezon başı, hazır değiliz, formsuzuz, sanki herkes sezon sonu forma giriyormuş gibi. Birisi de sezon başı formda olup açsın arayı madem. Kayseri - GS, Aston Villa - L'pool maçlarını izleyen varsa güzel yanmıştır geçen vaktine; üretemeyen 4 takım, en olağan gelen Skibbe'nin hiçbirşey katamadığı GS. Liverpool transferle kafayı öyle bozdu ki, takım da dengesini bozdu. Riera geldi, Finnan - Voronin gitti. Neyse ki Tottenham da hiç top oynamadan Chelsea'den 1 puan çaldı, Benitez güçlü Villa deplasmanı bahanesine sığınabildi. Süprizler güzel oluyor ama golsüz sürpriz mi olur ki? Shaun - Wright köyüne döner dönmez 2 tane salladı Sunderland ağlarına, City toparlanır biraz ...