Wednesday 19 October 2011

Bir Gün Gelecek…

İşte o gün, bir şehit haberi duyduğumuzda hayat donacak, kulaklarımızı bir uğultu kaplayacak.
İstanbul’da sadece martıların çığlıkları duyulacak belki.
Ama biz hiçbir şeyi duymayacağız, duymak istemeyeceğiz.
Olduğumuz yerde durup başımızı öne eğeceğiz; ve düşüneceğiz.
 
Televizyonlarda kırmızı bantlarla yazılan “son dakika” gelişmeleri hiç mi hiç umurumuzda olmayacak.
Ekrandaki spiker, gazeteci, yorumcu da tek bir kelime dahi edemeden birbirlerine boş boş bakacaklar.
Hükümet, siyasi parti veya ordu yetkililerine canlı bağlantılar olmayacak.
Çünkü onlar da artık söyleyecek bir şey kalmadığının farkında olacaklar. Onların da kulakları uğuldayacak.
Belki makam odalarına, belki iç dünyalarına kapatacaklar kendilerini ve düşünecekler.
Gazeteciler binlerce defa attıkları başlıkları değil, başka bir şey yazmaları gerektiğinin farkına varacaklar o gün.
“Bıçak kemiğe dayandı” ve “Sözün bittiği yer” demek olmadığını anlayacaklar gazetecilik yapmanın.
 
Evlilik programlarında paravan arkasından iletişim kurmaya çalışan çiftler birbirlerine hiçbir soru soramayacaklar.
Bulunması gereken bu kadar acil bir cevap varken hiçbir soru yeterince önemli olmayacak.
Susacaklar.
Paravan açılacak, hem orda hem de kafalarımızda.
Hiçbir film, dizi, ekonomi ve magazin programı, hatta eğlenceli bir reklam bile görmeyeceğiz televizyonlarda.
Evdekilerse zaten bunun farkında olmayacak. Televizyonu dahi açmayacaklar ne de olsa.
Farkına varacaklar ki, aslında en acıklı, en gerçekçi ve en vahşi dizi, zaten yaşadığımız ve lanet olsun ki kanıksadığımız terör cehennemi.
 
Siyasetçiler şehitlerin üzerinden siyaset yapmayacak, tabutlara sarılan bayrakların aslında göklere ait olduğunu hatırlayacaklar.
Belki onlar da sessiz sedasız mecliste oturup, kulaklarındaki uğultuyla birbirlerine bakacaklar.
Konuşmadan, bağrışmadan anlaşmayı deneyecekler ilk defa.
 
Sonra hepimiz teker teker kafalarımızı kaldıracağız ve kendimize soracağız;
Acaba bu Araf hayatından kurtulmamız için benim üzerime düşen, yapmam gereken nedir diye:
Güle oynaya askere yolladığımız her evladımızı yine güle oynaya karşılamak için.
Terörün, siyasete karıştırılamayacak kadar ciddi bir şey olduğunu, her koşulda karşısında omuz omuza ve dimdik durmamız gerektiğini unutmamak için.
Bu beladan kurtulmadan huzur ve refaha hiçbir zaman kavuşamayacağımızı idrak etmek için.
Teröre karşı hiçbir ülkeden destek almadığımızı, alamadığımızı kabullenip, kendi bacağımızdan asılarak bu işi nasıl çözebileceğimizi bulmak için.
Operasyonların dağlarda değil, kafalarda ve vicdanlarda yapılması gerektiğini anlamak için.
Bir hafta bile aklımızda tutmadığımız o şehit isimlerinin, aslında kayıp giden birer hayat olduğunu unutmamak için.
Birine adi, şerefsiz, haysiyetsiz demenin değil de, terörist demenin en büyük hakaret sayılacağı günlerin gelmesi için.
Hımbıl hımbıl oturup televizyon izleyerek, topu orduya ve siyasetçilere atarak terörden kurtulamayacağımızı anlamak için.
 
Bir gün gelecek, hayat duracak ve hepimiz olduğumuz yerde kalakalacağız.
Kulaklarımız uğuldayacak, derin derin düşünecek ve ağlayacağız.
Sonra kendi kendimize soracağız; ben ne yapabilirim?
Bu gün, şu saat, şu dakikadan sonra, bir tek can dahi kaybetmemek için herkesten önce ben, bizzat ne yapabilirim?
 
İşte biz ancak ve ilk defa o gün, terörle savaşmaya başlayacağız.
 
Emrah AKTAN

Monday 10 October 2011

Kendini Bilmezlik

kucuk-Turkiye-AlmanyaHiddink bir hayal kırıklığı oldu, bu bir gerçek. Elemelerde yerlerde sürünmemiz kabul edilir gibi değil. Kadrodaki sözde devrimin bir işe yaramadığı da ortada. Stoperde Servet ve Egemen, ön liberoda Sabri oynuyor. Hangi akla hizmet anlamak mümkün değil. Ülkeyi Almanya’yı yenebileceğine koşullamak da büyük komedi. Almanlar oldukçe genç, disiplinli ve dinamik bir takım. Üstelik uzun süredir de Löw bu takım ile çalışıyor, aynı kadro üç aşağı beş yukarı sahaya çıkıyor. Kaleci Neuer’den genç Götze’ye kadar müthiş yıldızları var, Müller, Mesut zaten kendini ispatlamış oyuncular. Son yarım saatte sahada kedi-fare oyunu oynanması içler acısı. İlk golde Servet’in yediği çalım, Sheva’yı hatırlattı. Kadıköy’de 3 tur dönmüştü etrafında. Ve hala yetiştirdiğimiz kimse yok. Ve hala yardımcı antrenör Oğuz Çetin. Haddimizi bilerek oynamayı, aslında en üst seviyede değil onun bir altında olduğumuzu kabullenip ona göre planlama yapmayı bir türlü beceremiyoruz. Lider olarak finallere kalamayacağımızı öğrenip ne zaman en kötü ikinci olmaktan kurtulacağımızı birileri düşünmeli. Liderliğin sürpriz olduğunu ve gol yiyince maçın bitmediğini, duygusal olmanın rakibin size acıması için bir sebep olmadığını anlamalısınız. Gurbetçi peşinde koşmak yerine, oturup neden Yunanistan gibi bile olamadığımızı düşünmeliyiz. Şu an neyi düşünüyorlar sizce? Azerbaycan’ı yenmeyi mi? Zor iş…

Wednesday 28 September 2011

CL’de Dün

En çarpıcı maç Bayern-City maçıydı dün geceki eşleşmelerde. Joe Hart harika bir maç çıkarmış, bunu söylemek gerek. 4 net pozisyon saydım özetlerde çıkardığı. City Almanya’da oyuna iyi başlayan taraftı. Net iki penaltıları verilmemiş. Dzeko Almanya’ya alışık diye sahada. Sonra maç dengelenmiş ve çok sevdiğimiz!!! Alman futbolu devreye girmiş. Gomez iki topu altı pasta, kalenin ağzından içeri vurmuş. 2-0, net skor. Almanlar her zaman sinir bozucu. Tevez’in oyuna sonradan girmek istemediği söylentileri dolaşıyor. Bunu her ne kadar yalanlasa da mutsuz yıldız kadar büyük dert yok hocaların başında. Grubun diğer maçında Napoli Hamsik ve Cavani’yle 2-0 almış maçı. Villareal CL vizesi alan ama ligin güç kaybedenlerindendi geçen sezon La Liga’da. Üstüne pek bir şey koyamadıkları ortada. City 2 maçta bir puanda ve Napoli’nin yerini almaları için 2 maçta da İtalyanları yenmeleri gerekebilir, Cavani izin verirse tabii.

city-bayern-cl

Inter Ranieri’yle çıktığı ilk CL maçında kılpayı 3 puanı aldı. 0-2’den geri geldi CSKA, Wagner Love ve Dzagoev güzel goller attılar. Ama, 2. Rus golünün hemen arkasından, oyuna sonradan giren Zarate golü yapıştırdı. İleri uçtaki Pazzini, Zarate, Forlan (CL’de yok!), Milito rotasyonu gerçekten etkileyici. Karadeniz’de ise Burak’ın eksikliği maçta kendisini fazla belli etti. Lille dinamik bir takım ama CSKA maçında da evlerinde 2-0’dan son 20 dakikada galibiyeti koruyamamışlardı. Hazard ve Sow takımla beraber dakikalar ilerledikçe düşüyorlar. Colman’ın penaltısı 1 puan ve liderliğin devamı demekti ancak grup hala her sıralamaya açık görünüyor.

Manchester-United-3-3-Basel

Old Trafford’da ise Basel şoku vardı. Güzel maç olmuş. 2-0’dan 2-3, sonra son dakikada Ashley Young ve 3-3. Ferguson laubali oynadıklarını ve bedelini ödediklerini açıklamış. Maçta İsviçrelilerin kaptanı Streller’in muhteşem oyununu izlemek gerek. Ayağına her top geldiğinde etkili olmuş, pozisyon yaratmış, ManU’nun canını sıkmış. Basel’in 3 golü de Frei’dan. Kırmızı Şeytanların mağlubiyeti ve Ferguson’un 2-0’dan maç vermeme rekorunun bozulmasına Young izin vermemiş. Aston Villa’dan geldikten sonra oyununu ve kalitesini oldukça yukarı çekti Young. Kanatları Nani-Valencia-Young gibi adamlardan oluşan bir takıma önlem almak çok zor. Tabii Barça değilseniz!

Madrid’de ise zayıf bir Ajax, maçın başında kaçan goller, sonrasında Kaka-CR şov vardı. Kaka’nn takıma girmesi Barça’yı bir şekilde yakalama ihtimalini güçlendirir Real’in. Mesut kendini kanıtladı ama iyi bir Kaka’ya her zaman yer olmalı. Bizi ilgilendiren başka bir detay da 84’te Mesut’un yerine oyuna giren Hamit.

Bayern-Man. City : 2-0

Napoli-Villareal : 2-0

CSKA Moskova-Inter : 2-3

Trabzonspor-Lille : 1-1

Man. United-Basel : 3-3

Galati-Benfica : 0-1

Lyon-Dinamo Zagreb : 2-0

Real Madrid-Ajax : 3-0

Tuesday 27 September 2011

PL’den Notlar

Nani mükemmel oynuyor. CR kadar PR’ı yok ama inanılmaz etkili ve üretken. Gol atıyor, asist yapıyor, çalım atıyor, rakibi eksiltiyor, faul alıyor, kart göstertiyor. CR’ın koyu bir kopyası gibi. Stoke karşısında attığı gol galibiyete yetmese de, takımın Rooney’den sonraki en keskin silahı olduğu kesin. Bu hafta City, Chelsea, Liverpool, Tottenham ve hatta Arsenal bile kazanırken, puan kaybeden tek büyük onlardı. City 60’tan sonra oyuna giren Balotelli’nin mükemmel golüyle kazandı. Adamda yetenek olduğu kesin ama disiplinsizliği onu patlamadan alıkoyuyor. Chelsea maçında ise Torres’in laneti sürdü. Liverpool taraftarlarının yaptığı büyü peşinde. Gol atarak başladığı maçta direk kırmızı kart gördü, üstelik pozisyon bile yokken. Tottenham’da ise iki solak maçı bitirmiş; Bale ve Van der Vaart.

pl270911 Bu arada unutmadan; Serie A istiyoruz!

Tuesday 20 September 2011

Dalglish’in Liverpool’u

liverpool-tottenham-40747_501Evet o bir efsane. Büyük oyuncu. Büyük teknik direktör. Ama şu an ne yaptığını anlamaya çalışmak beni yoruyor. Torres ve Meireless’i kaybetmek sınıf düşmek anlamına gelmiyor belki ama Charlie Adam ve Jordan Henderson’ı takıma katmak “seviye”yi düşürmek anlamına geliyor. İngiliz takımları ne kadar üst düzey oyuncu barındırsalar da çok sert takımlardır. Kenny’nin buradaki amacı açık. Dinamik ve diri bir takım yaratmak. Takımı takım yapmaktaki sıkıntı ise aslında ayağına top yakışan oyuncu sayısında gizli. Gerrard ve Glen Johnson sakat. Tottenham maçında yaşanan ağır mağlubiyette takımın ilk 11’i şöyle :

Reina - Skertel-Carragher-Agger-Jose Enriqué – Henderson-Lucas-Adam-Downing - Suarez-Carroll

Bale’e karşı Skertel’den sağ bek iyi bir fikir değil. Flanagan bile daha çok iş yapardı, çünkü daha çevik, Bale 2 kartla zaten attırdı ağır stoper Skertel’i. 9 kişiyle biten maç. Takımda top oynama kalitesi yüksek olan oyuncu sayısı çok az. Skertel-Jose Enriqué-Henderson-Lucas-Adam-Carroll! Hepsi görev adamı. Nokta adamlar. Topu yanındakine verebilen, oyuncu eksiltemeyen sert karakterler. Dolayısıyla üretken olmalarını beklemek hayalcilik olur. Henderson’ın fazla hakkını yememek lazım, daha teknik ama şu ana kadar kendini kanıtlamayı başaramadı geride kalan maçlarda. Kenny’nin kafasındaki “taş” gibi takım iyi top yapmadan oynayamaz. Gerrard, Johnson, Kuyt, hatta Coates, hatta Bellamy bu takımda olmalı. Çünkü daha iyisi şu an yok eldekiler arasında.

Tottenham-Liverpool-Kenny-Dalglish-Premier-League cropped

Kenny’nin işi zor. Parasının çoğunu Carroll ve Suarez’e harcaması aslında kumar. Carroll tam bir belirsizlik…

Thursday 21 April 2011

Copa Del Rey

ronaldo103 İtiraf etmeliyim ki Pepe’nin ayağının bu kadar yumuşak olduğunu hayal etmemiştim. İki maçtır Mourinho’nun denediği kumar tutuyor. İşlerin Madrid adına kabusa dönmemesinde Barça’nın da payı büyük. Evet iyi savunma yaptı Madrid, güzel kapandı, disiplinli oynadı ama dünkü maçta Barça ayağa top yapmaya başladığı 2. yarı salladı Real’i. İlk yarıda ise Madrid çok istekliydi ve Pepe’nin kafası dahil 3 net pozisyonları var. Mesut iyi işler yaptı ama ileride yıprandı, Ronaldo ise 120 dakikanın son saniyelerinde hala 50 metre depar atıyordu. Dayanıklılık önemli bir kriter artık bu seviyedeki maçlarda. Önceki El Clasico’nun maç toplantısında Mourinho’nun kurmayları eskiye göre fiziksel olarak daha iyiyiz diyordu maçın kritiğini yaparken. Casillas, Ramos, Carvalho ve diğerlerinden bahsetmiyorum bile, savunma çok iyiydi. Takımın sertliği özellikle ilk yarı fazlasıyla yerindeydi. Tabii bir de Di Maria var. Bu kadar koşan ve takım savunmasına faydası dokunan başka bir sol açık yok sanırım. 100 dakika geçmiş, golün ortası için 50 metre top götürüp muhteşem kesebildi topu. Kalede Pinto olmasa gol olur muydu o da ayrı konu. Artık dönem değişiyor, bir devrin sonu geliyor, sıkılmıştık Barça’dan. Gerçi CL’de intikamı acı olabilir Katalanların. Bu gecenin kazananı Mourinho, kaybedeni Valdano’dur! 18 senelik kupa hasreti bitti, Special One’a teşekkürler.

Wednesday 6 April 2011

Edinson Cavani

cavani Ortalığı karıştırdı bu adam. Napoli liderin sadece 3 puan gerisinde. Sezonun flaş ismi Cavani 25 Serie A golüyle Napoli kulübü rekorunu eline geçirdi. Bale’in bu kadar şişirildiği bir ortamda bu adam kıyamet kopartır. Uruguay’ın yeni göz bebeği 7 numara giyiyor. Maradona’nın eli ayağı titriyordur, aman şampiyon olmasınlar diye. Cruyff da böyleydi, Van Galla Ajax’ı şampiyon yapınca titremişti, hala haz etmez. Forza Napoli!

Asker

adebayorhairadebayorhair2 Adebayor saçları kestirip Tottenham’a 2 gol attı. Sıhhatler olsun yiğidim.

Mourinho’nun Sihiri

Evet belki Barça’ya karşı felaket durumlara düşebiliyor Special One, ama Inter ile yaptıklarını görünce bu adamı neden hala çok sevdiğimi anlayabiliyorum. San Siro’da CL çeyrek finalinde Schalke’den 5 yedi dün akşam Leonardo’nun Inter’i. Hem de Milan’dan 3 yedikten sonra. Golleri izlerken bile takımın 3. gol sonrası nasıl dağıldığı apaçık ortada. Stankoviç’in muhteşem orta saha golü bile işlerin alıp gitmesine izin vermemiş. Çünkü bu kadar dağınık ve disiplinsiz bir takım savunmasıyla Avrupa’da var olamazsınız. Mourinho’nun işleyen dişlileri ve belki de zaman zaman eleştirilen savunma ağırlıklı kontraatak oyunu bu yüzden işe yarıyor. İşte bu yüzden Madrid’de istediklerini tam olarak yapamıyor, çünkü Real bastırmak, ezmek, güzel ve hücum futbolu oynamak zorunda. Kendisine ters yaratıcı ve teknik bir sürü adam var takımında. Di Maria gibi düz bir sol açık onun adamı, Benzema gibi savunma yapmayan strikerlar değil. Takımındaki en lüks adam Ronaldo olmalı. CL Şampiyonu Inter’in en lüks adamı harıl harıl çalışan Sneijder’di. Mentalitesi Madrid’le uyuşmuyor aslında. Ama yine de Fenerbahçe-Inter-Real Madrid gibi kulüpleri bile o yüksek mertebeye çıkarabilecek Special One’dan başkası değil. Inter, Madrid tamam, sıradaki…

Friday 21 January 2011

Naumoski’ye Selam

jasi Tecrübe böyle birşey. Maçın en kritik anında el yakan topta 3’lüğü atmak tecrübe. O 3’ü atacak adamı da doğru rotasyonla o anda sahada tutmak bambaşka bir tecrübe. Atan Jasikevicius, tutan Spahija. TOP16 öncesi ara transferde kritik yere böyle adam almak büyük iş. Aslında Olympiacos maçı deplasmandaki Barcelona maçına çok benzer seyretti. İlk iki çeyrek dengeli, 3. çeyrekte sallanan maç son çeyrekte yine muazzam oyunla galibiyeti getirdi. Ukic ve Tomas maçı sürükledi ve sonunda eleştirmek için fırsat kovaladığımız May, Ömer ve Jasikevicius maçı bitirdi. Kaya Peker’in teknik faulü geleneksel Yunan deplasmanına giden Türk takımını bitirirdi ama mevcut FB Ülker takımı oldukça diri. Geri dönebiliyorlar. Gerektiği yerde maçı koparabiliyorlar. Seri yakalayabiliyorlar. Yıldızlar kenardayken bench çok iyi iş çıkarıyor. Emir bile silkelenip maça damgasını vurdu. Kötü oynayan oyuncu neredeyse yoktu. Teodosic’i sahadan yine sildik. Turnuvanın favorilerinden birini daha kendi evinde, üstelik Barcelona’ya yaptıkları gibi serisini bitirerek, yenilgiyi tattırdı sarı lacivertliler. Naumoski’li Efes Pilsen’den bu yana takım savunması bu kadar can sıkan bir takım daha izlemedim. Bu galibiyet belki de Final 4 demek. Şimdi keyifle Madrid derbisine göz atalım…

olimpiakos_fb_200111

Tuesday 11 January 2011

Black Swan

blackswan25 Şubat’ta vizyonda, yılın en iyi filmlerinden biri deniyor… Natalie Portman’ın en iyi oyunculuk performansı olduğu konusunda söylentiler var. Peh, Obi Wan duymasın.

Monday 10 January 2011

CR7

Messi Messi diyip duruyoruz ama ben bu adamı daha çok seviyorum sanırım. Dark Side’ın da bir lordunu çarpışırken görmek güzel. Villareal maçında gerçekten insan olduğundan şüphelendiğim bir performans izledim CR7’den. 3 gol ve bir asist. 2. ve 3. gollerdeki enerjisi tek başına yetebilir Madrid’e. Son asisti, geri dönen Kaka’ya; “bak birader biz böyle oynuyoruz buralarda” der gibiydi. 3. goldeki tartışmaların hiçbir anlamı yok bence. Ronaldo bu maçı tek başına alabilirdi ve aldı. Sürat, kafa, çalım, şut, asist, sertlik, dinamizm… Herşey var. Üstelik Xavi ve İniesta’sı yok. Yürüyedur Real Madrid, Barça’dan sıkıldım.

cr7

Serie A’da nadir görülen skorlardan birisi; Milan-Udinese 4-4 bitti. Inter 1-2 kazanırken, Uruguay’ın parlayan yeni yıldızı Cavani Juve’ye acımadı. Hat-trick ve acımasız kafa golleri. German Denis nerelerde acaba diye merak ederken boşuna herkes Cavani’yi konuşmuyormuş. Forlan’dan sonra mahallenin yeni çocuğu Cavani her gün daha da iyiye doğru gidiyor. FA Cup’ta ise Dalglish ilk maçında Berbatov’un palavra penaltısıyla maçı kaybetti. Kop Webb’e söverken, Gerrard kırmızı kart gördü, Giggs hala oynuyor. Ligler yaklaşıyor, maçlar güzelleşmeye başladı.

Sunday 9 January 2011

Tron: Legacy

İlki 1982’de çekilen filmin devamı. Her iki filmde de Jeff Bridges başrolde. 28 Ocak’da vizyonda.

Breaking News

dzeko

  • Dzeko 32,5 milyon Euro’ya Manchester City’de.
  • Quagliarella sezonun kapatınca adamım Luca Toni Juve’de.
  • Hodgson Liverpool’dan ayrıldı, efsane Dalglish sezon sonuna kadar takımın başında.
  • United’lı Macheda kiralık olarak Sampdoria’da.

Friday 7 January 2011

Punisher

Giovinco kiralık olarak gittiği Parma’da kendi takımını darmadağın etmiş dün. Bidon Melo kırmızıyı 17. dakikada görünce Parma almış sazı eline Torino’da. Giovinco’nun 2 golüne yaşlı kurt Crespo da eşlik etmiş. Adam hala zımbalıyor. 4-1.

giovinco Chelsea-Liverpool yine mağlup, Ancelotti ve Hodgson’a yol göründü. Inter ve Milan galip, Leonardo ve Cassano galibiyetle başladılar.

Thursday 6 January 2011

Seth Godin

godin Two things are always not true:

Everyone likes this.

No one likes this.

Sorry.

If you try to please everyone, the few you don't delight will either ruin your day or ruin your sense of what sort of product you should make.

And if you believe the critic who insists that no one is going to like what you made, you will walk away from a useful niche.

One other thing: Sometimes it's easy to confuse, "the small cadre of people I want to impress because my ego demands that this 'in' group is important," with "everyone." They're not the same.

Wednesday 5 January 2011

Transfer

Colin Kazım’ın FB ile sözleşmesini feshetmesinden dakikalar sonra GS’ye imza attığı haberi geldi. GS taraftarını çıldırtmaya mı çalışıyorlar yoksa şapkadan tavşan mı çıkaracaklar göreceğiz. Kazım FB kariyerinin ilk döneminde Zico’yla gerçekten güçlü ve Avrupai bir top oynadı takımında. Yadsınamaz performanslara imza attı, potansiyeli olan bir oyuncu. FB ile yaşadıklarından sonra bu ilişki yürüyemezdi. GS’nin ne kadar doğru ya da yanlış bir iş yaptığını ancak önümüzdeki sezon anlayabiliriz. Milli ve genç bir oyuncu…

ckazım GS FB’den ayrılan Kazım’ı alırken, Cem Sultan da benzer şekilde FB ile görüşüyor. Baptista da 2m Euro’ya Malaga’da. Higuain’in ameliyat olup sezonu kapatma tehlikesi üzerine de Madrid Adebayor’u kiralayabilir haberleri var.

Tuesday 4 January 2011

Euroleague Gruplar

jasikisaras E GRUBU
1- PANATHINAIKOS
2- CAJA LABORAL
3- UNIJACA MALAGA
4- LIETUVOS RYTAS

F GRUBU
1- MACCABI ELECTRA
2- UNION OLIMPIJA
3- BARCELONA
4- LOTTOMATICA ROMA

G GRUBU
1- MONTAPASCHI SIENA
2- REAL MADRID
3- EFES PİLSEN
4- PARTIZAN

H GRUBU
1- OLYMPIAKOS
2- FENERBAHÇE ÜLKER
3- ZALGIRIS KAUNAS
4- VALENCIA

Özil

Getafe maçının gollerini izlerken Real Madrid’in 2. golünü atan kim diye ilk başta anlayamadım. Yakın çekime geçince Mesut olduğunu farkettim ve mutlu oldum. Ara pası 2 kişinin arasından önüne yumuşakça alıp kaleciyi yatırmış ve zor bir açıdan ince bir vuruşla golü yapmış Özil. Madrid’in 3-2 aldığı maçta Getafe’nin ilk golü Mourinho’yu delirtmiş olmalı. Mesut Özil iyi de bu kadar gol yiyen Mourinho takımı görmedim ben…

Monday 3 January 2011

20 Minutes of Facebook

facebook Tagged photos: 1.3 million

Event invites sent out: 1.5 million

Wall Posts: 1.6 million

Status updates: 1.8 million

Friend requests accepted: 1.97 million

Photos uploaded: 2.7 million

Comments: 10.2 million

Messages: 4.6 million

Sunday 2 January 2011

Come Backs

Chelsea Ancelotti’yle cicim aylarını çok çabuk tüketti. Geçen sezon gelen net şampiyonluk sonrası bu sene tel tel dökülüyorlar. Aston Villa ile muhteşem bir maç oynadılar. Öne geçtiler, geri düştüler ve sonunda Villa beraberliği aldı gitti. Chelsea Abramovich döneminde ilk defa bu kadar aşağılarda, 5. sıradalar, son 6 maçta 4 beraberlik-1 yenilgi-1 galibiyet. Liverpool da son saniyede Joe Cole’un golüyle geriden geldiği maçı 2-1 aldı, Cole’un ilk Liverpool golü.

chelsea_3-3_aston_bbc00_400

1-0 : 23’ Lampard (penaltı)

1-1 : 41’ Young (penaltı)

1-2 : 47’ Heskey

2-2 : 83’ Drogba

3-2 : 89’ Terry

3-3 : 90+2’ Clark