Thursday 31 January 2008

Share Liverpool FC

Hep özel olmuştur Liverpool. Kötü zamanlarında bile bağımlılık yapar, amansız bir hastalıktır. Bıyıklı efsanesi olan kaç takım biliyorsunuz ki? Ya da CL kupasını müzesinde saklama hakkı olacak kadar çok kazanmış kimse? Bu belki bir elin parmaklarını geçer ama taraftarının anlamsız tezahüratlar yerine popüler bir şarkıyı efsaneye çevirdiği tribünleri olan var mı? Beatles'a bu kadar yakın olanı? Peki ama bu kulüp neden futbola hala soccer diyen paralı Amerikalıların elinde? Bu soruyu soran başka birileri daha var. Takımın gerçek sahipleri; L'pool taraftarları. Kulübü satın almak için 100 bin Liverpool taraftarından 5'er bin pound toplamayı hedefleyen bir grup var. Daha değişik bir versiyonu http://www.myfootballclub.co.uk/ deneniyor. Aslında heyecan verici ama tehlikeli. Fanatikler kötü sonuçlar sonrası yanlış kararlar alabilir. Takımın en iyi oyuncusunu 2 ay kötü oynuyor diye toplanıp postalarlarsa ne olacak? Ya da çok istedikleri bir yıldıza kulübün geleceğini tehlikeye atacak kadar büyük bir para öderlerse? Yine de "you'll never walk alone" dememişler boşuna adamlar. Kimileri herşeye karşı ama icraat yok.

En Büyük Hata

Efsane başkan Seba sadece bir takım değil öyle bir camia yaratmıştı ki herkes siyah beyazlılara saygı duyuyor ve sempati ile bakıyordu. Gurur duyulacak ne varsa o günlerin Kartal'ın da yaşanıyordu. Şimdi ise kendi taraftarı bile camiasına uzak, anlamsız transfer karmaşasından bıkmış, güvenini yitirmiş ... Seba bile camiasına kırgın. Heh tamam bu sefer oldu derken yeni bir çaylaklığın, olgunlaşmamışlığın yaşandığı renksiz bir takım. "En büyük hatam" sözleri de FB'den ayrılıp BJK'ya transfer olan Tayfun Korkut'a ait. Çok önemli bir futbolcu ya da yıldız olamadı hiçbir zaman ama bunu ilk söyleyen değil Tayfun. Son da olmayacak. Youla kaçarken aynı şeyleri hissetmedi mi? Bunları yazarken eski BJK'li Tümer'in açıklamasını okudum; FB gerçekten cumhuriyetmiş diyor. Onun sözleri de ne kadar dikkate alınası tartışılır ama hepsi yanlış düşünüyor olabilir mi? Uyanın artık lütfen, renksiz olan sadece formanın renkleri, saygı duymaktan vazgeçtiğimiz koskoca bir camia değil!

CEO Putin

Hayır hayır Chelsea ve Roman ile ilgili bir yazı değil bu. Rusya'yı yeniden dirilten, halkı tarafından hala tapılan, ve desteklediği dostu çok yakında devlet başkanı olacak Putin ile ilgili notlarım. Ntvmsnbc'de görünce yok artık, araştırdıkça da neden olmasın ki dediğim bir konu. İşte haber : Mart ayındaki seçimin ardından görevini bırakmaya hazırlanan Rusya Devlet Başkanı Putin’in, başbakanlık yerine Gazprom şirketinin başkanlığını tercih edebileceği belirtiliyor! Medvedev ile görevleri değişiyorlar. Kim demiş Rusya kapitalist olamaz diye?

Wenger versus Ferguson

Sizce hangisi yetenek avcılığı konusunda daha başarılı? Cristiano Ronaldo'nun Villa'ya attığı frikik golünü gördükten sonra evet Alex daha önde kabul ediyorum ama ya Fabregas, Van Persie, Diaby, Sagna, Clichy, Adebayor, Bendtner kötü mü? Bir "takım" yetenek bulup yaş ortalaması garson boy olan şampiyonluk adayı yaratmak nasıl bir futbol adamlığıdır? Konuyla ilgisi az ama o kadar para babası ticaret gurusu varken Arsenal'i dünyanın en zengini yapabilmek nasıl bir başarıdır? Arsene şımarmadan ekleyelim; Alex Portekiz'den son ihraçlarından da baya verim alıyor. Hani şu Cristiano'nun ortama alıştırmaya çalıştığı ikili gece kuşları! Hangisi daha iyi seçemedim. Çok zor zaten boşverin.

Tuesday 29 January 2008

Ülkemin Öncelikleri

İstanbul bu hafta UNESCO tarafından denetlenecek, ilerleme görülmezse Dünya Mirası Listesi’nden çıkarılması söz konusu. Türkiye'nin gündemi ise çok farklı. Çok daha büyük! sorunları çözüyoruz. Örümcek ağları sarmış dört bir yanı.

6+2 ve Maldonado

Az önce açıklandı her ikisi de. Federasyon giderayak yabancı kontenjanını 6+2 yaptı. Ardından Maldonado'nun FB'ye transferi açıklandı. FB Brezilyalıların yumuşaklığını Arjantin yerine Şili'den bir çift sert kramponla kapatmayı planlıyor. İlk görüntülere bakınca iyi bir kesici ama bir Appiah olmadığı açık. Bir detay daha var unutmadan; ara transfer 6 Şubat'a kadar uzatıldı. Yoksa bu da Gökhan Ünal ve Mehmet Topuz'un transferi bitsin diye mi? Yoksa GS Carrusca'yı demirbaş yaptı diye mi? Kimbilir bekleyip görelim.

KG

Kafasını hep Alien'a benzetmişimdir Garnett'in. Onun kadar da korkunçtur sahada. Karartır rakiplerine parke zemini. İnanılmaz bir savunmacıdır. Minnesota'ya sıkışıp kalmış yılların acısını çıkarıyor şimdi Boston'da. Çılgın 3'lü Pierce - Allen - Garnett harika bir galibiyet yüzdesine sahip. Çok istedikleri yüzükleri Frodo'dan isteseler belki getirir ama Duncan istikrar eğrisi (yeni bir iktisat teorisinden alınmadı, korkmayın) onların boynunu bükebilir. Garnett savunma yaparken çok dikkatli izlemekte fayda görüyorum. Kolları çok uzun olduğundan her yere yetişiyor. Yao'nun da uzun o niye yetişemiyor? Biraz çeviklik, biraz sportif zeka farkı diyelim. Shaq emekli olsa üzülmem ama KG yaşlanırsa birkaç damla gözyaşı revadır onun için.

Mellberg Siyah Beyaz!

Stendardo - Juventus (kiralık)
Mellberg - Juventus (sezon sonu)
Baros - Porstmouth (kiralık),
Woodgate - Tottenham
Prica - Sunderland
Ewerthon - Espanyol

Monday 28 January 2008

Harika Goller

Kezman'ın Sivas'a (2. golü) ve Ümit Karan'ın Ankaragücü'ne attığı golleri biraz karşılaştırmaya çalışalım. İkisi de çok müsaitti. Her ikisine de harika asistler geldi. Kezman her zaman kullandığı ayağıyla çok şık bir kontrol ve klas bir vuruşla bitirdi. PSV günlerini hatırlattı. Ümit Karan ise yine akıl almaz bir son vuruş yapmış. Gelişine, üstelik sol ayağıyla o kadar sert ve güzel vurmuş ki, Kalli bu adamı niye oynatmıyor diye sormak zorunda kaldım kendime. Şampiyonluk senesi İzmir'de Manisa'ya da benzerini, ama sağ ayağıyla atmıştı. Adamın finishing = 20! Güzel gollerden söz açılmışken G. Oftaş - İBB maçındaki golleri de unutmamak lazım. Kerim'in ilk golü Gökhan Gönül'ü hatırlattı. Zico bu tip adamları çok seviyor ve yetiştiriyor. Sandro diye bir adamı var Oftaş'ın. Tabii ki Brezilyalı. 2 çok güzel gol attı; biri uzaktan biri altı pasta çalımla. Hazır yeri gelmişken Abdullah Hoca yine kazanamadı, hem de 0-2'den. Hastalığa hala çare bulamadılar. (Oftaş'ın hocası kadar geri planda kalmayı tercih eden bir insan daha var mı bilemedim ligde. Adının bile zor buldum. Önce GS'ye, sonra İBB'ye 3 attılar. Tebrikler Osman Özdemir.)

Ssangyong

Uzun zamandır duyuyordum. İnceleme fırsatım olmamıştı. Gerçekten güzelmiş. Mercedes'in elde kalan parçalarını alıp Güney Koreli'ler birleştiriyor dediler, onların yalancısıyım. Arabaların hepsi dizel. Fiyatlar inanılmaz. Donanım tatmin edici. M serisinin kopyaları, sadece ön ızgarada yıldız yerine samurayımsı bir işaret var. Çok çekici.

Red Kit

Pazar günleri TRT1'de oturup beklerdim başlasın diye. Daltonları yakalamamız gerek, Rin Tin Tin piyasaya çıksın hadi. Özlemişim. Sinemada izlemek o kadar mutlu etti ki beni. Üstelik abartmadan, geleneksel bir Red Kit çalışması izlemiş olmak, dejenere olmamış çizgileri izlemek huzur verdi. Sanırım tekrar başlayacağım çizgi romanlarımı okumaya. Tom Miks, Teksas, Kaptan Swing, Zagor ... Yaşasın toys for big boys!

Sunday 27 January 2008

Mateja Is Back

FB Sivasspor'u 1-4 ile geçerken, Alex - Deivid - Semih maçı koparamayınca Zico Kezman'ı sürdü sahaya. Ve maçı bitirdi. Çok hırslı ve formda görünüyor. Talihsiz Semih yerini çok yakında kaybedebilir. Alex kimi isterse onu yıldız yapabilecek kadar büyük bir oyuncu. Semih 10 gol attıysa burada büyük payı var. Kezman ise zaten bir yıldız, ülkemizde iyi bir performans sergileyememesi bunu değiştirmez. Ve Zico Brezilya lobisine rağmen ona çok inanıyor. Şans verecek, çünkü en kritik günlerde başarılı oldu Mateja. FB zaten konsantre oldu mu herkesi her yerde yenebilir, bugün tekrar ispatlandı bu. Muhtemelen 20. kere. Kupada bulduğu gollerden sonra yine boş geçmeyen Kezman sanırım transfer dedikodularını kulüple görüşüp sona erdirmiş olacak ki kafası futbola geri döndü. Sevilla maçı öncesi güzel bir gelişme. Ayrıca değinmeden geçemeyeceğim, Gökhan Gönül yıllardır gördüğüm en iyi bek olabilir. Performansı ve dinamizmi muhteşem, üstelik çok teknik. Game editorde birisi ayarlarıyla oynamış sanırım.

Hornets

Sezonun flaş ekibi galibiyetlere devam ediyor. Spursu 102-78 yendiler. Chris Paul ve David West harikalar. Peja bildiğiniz gibi. NBA'in en zorlu grubundalar. Bu kadar flaş sonuçlar almalarını kimse beklemiyordu. Tek sıkıntıları benchin zayıf olması. Kaan Kural ve Murat Kosova bahsedince NBA Stüdyo'da yazmadan duramadım.

Ağır Başkan

Kazım Kanat Futbol Aktüel'de Demirören ile ilgili harika bir tespitte bulundu. En son kazanılan Gaziantep maçı sırasında bir başkan gibi değil, fanatik bir taraftar gibi goller sonrası ölçüsüz sevinç gösterileri yapmasını eleştirdi. Aziz Yıldırım'da zaman zaman yapıyor. Özhan Canaydın bu konuda en elit davrananı. Avrupa'da büyük kulüplerin değil, tüm futbol kulüplerinin başkanları saygın bir şekilde maç izlerler. Orada bir taraftardan çok spor dünyasının temsilcisidirler çünkü. Kaliteli insan olmak için sadece para yetmiyor maalesef. Bizimki gibi ülkelerde dinamikler çok farklı, bırakın kulübü devleti bile vasıfsız insanlar farklı sebeplerle yönetebiliyor. Futbol hayata çok benziyor.

The Oldest Bar In Town

Friday 25 January 2008

NBA AllStar Weekend

Doğu : Dwyane Wade, Jason Kidd, LeBron James, Kevin Garnett, Dwight Howard

Batı : Kobe Bryant, Allen Iverson, Carmelo Anthony, Tim Duncan, Yao Ming.

Thursday 24 January 2008

Laurent Blanc

Bordeaux şu günlerde yükselen grafiği ile dikkat çekiyor. Lyon'u seneler sonra ilk defa yakından takip eden bir ekip var artık. GS'ye Avrupa'da devam etme şansı veren Fransızlar'ın hocası Blanc. Efsanevi bir aktif futbol yaşantısının ve onca kupanın ardından hala bu insanlar nasıl hırslarını koruyabiliyorlar şaşırıyorum. Başarılı bir hayatın ardında bu hırs ve disiplin yatıyor sanırım. Doğru bir yerden başlamış Blanc. İstese daha üst düzey bir ligde rahatlıkla iş yapabilirdi. Birkaç sene içerisinde oralarda görmeye hazır olun!

Çok Geç!

Kayserispor Gökhan Ünal'ı ara transferde satabileceğini açıkladı. Çünkü bu sezon sonu sözleşmesi (köleliği!) sona eriyor. Ve kendisi sözleşmesini yenilemeye yanaşmıyor. İşte harika bir yöneticilik örneği. Geçen gün 10 milyon euro'ya satarız diye açıklama yapıyorlardı. Şimdi satmak için kulüp arıyorlar. Kim kaybetti acaba? Tabii ki Kayserispor. 2 senedir anlamsız bir inatla kulübü geri götürdüler. O parayla 10 Gökhan Ünal alabilirlerdi. Kimse sezon sonu sözleşmesi bitecek bir futbolcuya, özellikle de bu saatten sonra bu kadar para vermez. Veren varsa sakın kaçırmayın.

NBA Nuts

2008 All Star haftasonu smaç yarışması :
  • Gerald Green - Minnesota
  • Dwight Howard - Orlando
  • Jamario Moon - Toronto
  • Rudy Gay - Memphis

Avrupa Kulüpler Birliği

G-14 geçen günlerde iflasını ilan etmişti. Şimdi FIFA ve UEFA'nın eliyle Avrupa Kulüpler Birliği kuruldu. Başkan Bayern'li Rumenigge. Yardımcısı Laporta. 103 takımdan oluşacak. Türkiye'den 3 büyükler giriyor birliğe. Mantıklı bir oluşum haline geldi birlik. Platini'ye saygılar sunmaya devam ediyorum. Merci monsieur.

Sunday 20 January 2008

Solomon > EP

Basketbol ligi bu sene özlenen günlerine dönme sinyalleri veriyor. Ülker'in sponsorluklarını dağıtması ile 3 büyüklerin hepsi iyi kadrolar kurdular. Müessese takımları da bu sene iddaalarından vazgeçmediklerini gösterdi ve özellikle Telekom gerçekten flaş transferler yaptı. Bunun da meyvesini alıyorlar. El Amin bu hafta 33 sayı atarak maçı tek başına kazandı ve Wright sakat olsa da hala iddaalı olduklarını gösterdiler. GS ve BJK haftayı mağlubiyetle kapattı. Karşıyaka BJK'yi yenerken 3 yabancısı tam 66 sayı buldu ve çok iyi bir seri yakalamış olan siyah beyazlıları durdurdu. GS çok yoruldu son süreçte, arka arkaya zor maçlar ve sonunda bence yorgunluk sürpriz olmayan bu yenilgiyi hazırladı. Bir diğer önemli maçta son 2 yılın finalistleri arasındaydı. Solomon dengeli giden maçı, eksiklere rağmen son periyotta FB'ye getirdi. EP artık FB'ye karşı tuhaf bir bunalıma girdi ve şansı tutmuyor. Blatt çok gergindi şaşırtıcı biçimde. Tanjeviç yavaş yavaş düzeni oturtuyor gibi. En karlı takımlar TT ve FB oldu sonuç olarak. Başka bir güzel gelişme de Beko'dan geldi hafta içinde. Reklamları tvde görünce çok sevindim gerçekten. Beko basketbol fantezi ligi oyununu başlatmış. NBA.com'da fantezi basketbol oynamayı sevenler artık yerli sanal ligde de kozlarını paylaşabilir. Basketbolumuzun markasının gelişmesi adına bence harika bir adım. www.bekobfl.com/

Abdullah Avcı

Türk futbol camiasında bu kadar düzgün insanları görmek hem şaşırtıcı hem de sevindirici. Abdullah Avcı türkçe konuşmasını bilen nadir teknik direktörlerimizden. Üstelik "önümüzdeki maçlara bakıcaz!!!" demek yerine futbola farklı bir yorum getirip sorun ve başarıların temeline dair sağlam fikirler ileri sürebiliyor. GS altyapısından buralara kadar uzun bir yoldan gelmiş ve sezon başı kadar başarılı olmasa da adından söz ettiriyor hala. Giyimi ve duruşu da oldukça klas. Ancak bir eleştiri nacizane kulunuzdan, bence 8 maç galip gelemeyiş serisi Avcı için kötü bir istatistik. İBB iyi bir kadroya sahip, kendi çapında olsa bile. İyi maçlar çıkarıyorlar ama sonu bir türlü gelmiyor. Tecrübeli oyuncu yokluğuna da bağlayamayız çünkü ellerinde ligin gezgin ve fırsat bulamayanları var (İlyas, Kerim, İ. Akın). Bu kadar maç kazanamamayı şanssızlığa bağlayamayız. Avcı taktik değiştirmeli. Çok fazla ısrar ediyor şablonunda. Bu kötü ivmeyi kırmalı ve sonra belki geri dönebilir. İhtiyaçları olan 1 galibiyet. Sonrası gelecektir. Ersun Yanal kadar büyük bir ismi olmasa da herkesin takdirini kazanan hoca kariyerini ileriye götürecektir. İBB ile ilgili olduğu için buraya eklemeye karar verdim, Kerim FB maçında Zico'ya gidip sarıldı, kendisine bir kariyer fırsatı verdiği için ne kadar teşekkür etse az sanırım.

Dört Günlük Birşey

Şimdi çok uzak bir hatıra gibi, O yaşadığımız, Boynumda bilmece gibi bir düğüm, Dört kısa günden bana, Bir garip sızı kaldı, Bir de deli özlemin, Ben senin gözlerinin, Yalan dolan bakışlarını bile sevdim, Ben sana bir annenin, Evladına duyduğu hisleri besledim, Ben senin bal gözlerinde, Dört kısa günde bilsen neler neler gördüm, Sahte ile gerçeğin karmaşasını, Yine de, sevgini özledim, Özledim ellerini, gözlerini, Ve yanık kokunu özledim, İnsan böyle bir duyguyu yaşarken, Gerçek yaşamla tüm bağlantıları, Kopmuşçasına ayakları yerden kesiliveriyor, Hoş bir zaman bu bağlantısızlık da, Yaşam kadar gerçek ve doğal, Biliyor musun?Belki iyi oldu ama biz yere erken indik, Şimdi yarım yaşanmış o şey, Boynumda düğüm, Dört kısa günden bana, Bir garip sızı kaldı, Bir de deli özlemin, Dört günlük birşey işte, Güzeldi, yaşandı ve bitti diye düşündük, Oysa bir duygusal yük vurduk yüreklerimize, Kırılıp döküldük, Bir zaman gözlerimizde çiçek açardı, Biz her umudu söndürdük, Özledim çiçekleri, Sevdiğimiz ne varsa her şeyi özledim, Özledim ellerini, gözlerini, Ve yanık kokunu özledim ...

Friday 18 January 2008

Lassana Diarra

Bu adamı 2-3 senedir takip ediyorum. Chelsea'de kadroya düzenli giremediği zamanlarda bile Fransa milli takımına çağırılmayı başarmıştı. Aslında ön libero (ne demekse) oynuyor ama Chelsea'de sağ bek sıkıntısını kapatmaya yardımcı oluyordu bir ara. Oldukça da iyiydi. Chelsea'nin pahalı kadrosunda gençlere yer olmadığından Arsenal'in yolunu tuttu. Bu seferki durum biraz ironikti; herkes genç ve yıldızdı Gunners'da. Biraz zorladı, bir iki iyi maçta çıkardı ama potansiyelinin farkında. İyi bir adam ve gelecek vaat eden bir genç oyuncu olduğu aşikar. Tabii bizimkiler 60 yaşında topçu getirmeye meraklı olduklarından tuhaf yerlerde transfer arayışındalar. Gidip şu adamı gel CL'de oyna (bu sene olmazsa seneye) diye ikna edemezler mi? Üstelik o kadar genç ki, kesin 2. eli var. Orta sahalarda vasat oyuncularla üst düzey maçlar çıkarmaya çalışan büyük kulüplerimiz ya yeterince hayal etmiyorlar, ya da yeterince iyi değiller. Diarra Portsmouth'ta.

Thursday 17 January 2008

Totti

Roma formasıyla 200 gol. O bir forvet değil, orta saha oyuncusu. Hadi düzeltelim attacking midfielder ... Roma çok iyi bir takım, ama bir Barça ya da Milan değil. Ronaldinho eğer bu dünyanın en iyi futbolcusu olarak lanse edilmeyi 1 senelik performansıyla hakkettiyse, Totti kimbilir kaç senedir takımının lideri, takımın yaşayan efsanesi ve bence Avrupa'daki en sert bitirici orta saha oyuncusu olma ünvanını uzak ara hakediyor. Takımına gönülden bağlı olduğu çok açık. Süslü biraz ama İtalyan işte naparsınız. Futbolu da aynı şekilde süslü, yine de sapasağlam bir görüntüsü var. Menajer olsam dünyanın parasını sarı - kırmızı 10 numara için harcamaktan çekinmezdim herhalde. Ballack, Gerrard veya Lampard'dan ne farkı var bu adamın? Saçları mı? Gol sevinci mi? Gerrard gibi takımının efsanesi, Lampard gibi istikrarlı ve Ballack kadar gole yönelik oynuyor. Farkı bence Roma'da 200 gol atması. Gerçi Benitez onu biraz daha genç olsa kesin Torres'le oynatıp bir 100'lük daha attırırdı ama başka bir hayatta artık.

Wednesday 16 January 2008

NBA Night

NTVSpor

21 Ocak 20:00 Boston - New York
21 Ocak 22:30 Utah - LA Clippers


NTV

22 Ocak 02:00 Detroit - Orlando
22 Ocak 05:30 Denver - LA Lakers

Basketbolda Doludizgin

ULEB Cup'ta Türk takımları galibiyetlerine bu hafta da devam etti. GS içeride, Telekom ve BJK dışarıda kazandılar. BJK hala ULEB'in tek namağlup takımı ve oldukça iddaalılar. El Amin Telekom'u sürüklüyor. GS Hüseyin'den yoksun ama kazanmayı başardılar. Üst turlarda da iyi iş yapacakları kesin. Wright'ın yokluğu Telekom'u kötü etkiliyor, geri dönerse, ki zor görünüyor, Telekom çok daha çarpıcı sonuçlar alabilir. Şimdilik işler yolunda Avrupa'da, bakalım neler olacak ...

Tuesday 15 January 2008

Elveda G-14

Aslında iyi bir fikir değildi. Devler birleşip daha dev olacak, kontrolü ele alacak ve FIFA - UEFA ikilisini zorda bırakacaktı. En büyükler buradaydı ama unuttukları bazı şeyler var. Aralarında lig kursalar, oynayacakları maçlar kağıt üstünde ne kadar muhteşem görünse de eninde sonunda diğer kulüplere muhtaçlar. Düzen böyle. Yeni yetenekler görmek için, heyecanın tutkusu için, sürprizler için izliyor insanlar bu sporu. Zaten hiçbir zaman diğer kulüplerin desteğini alamadılar. Para denince ilk akla gelen kulüp olan Chelsea bile girmedi bu işe. Basketbolda ULEB'in ortaya çıkması da bu fikirle oldu. Orada başarı sağlandı. Ligler ayrıldı. En iyiler bir yere toplandı. Ama o sırada basketbol çok şey kaybetti. Şimdi birleşmenin yollarını arıyorlar. İskandinav Ligi'ni deniyor İsveç - Norveç - Danimarka. O da pek tutmadı. Platini muhteşem bir başkan olma vasfını sürdürüyor. Bu işe de bir çözüm buldu. G-14 tarihe büyük kulüplerin UEFA ve FIFA'dan büyük olmadığını gösteren bir delil olarak kaydedilecek. Yine de anlamadığım bir nokta var; milli takımlarda oynayan futbolcular için kulüplere para ödenmesi kararlaştırılmış. Neden? Oyuncu sakatlanıyor milli maçta, kulüp mağdur oluyor diye. Peki nasıl hesaplanacak bu miktar? Türkiye gibi ülkelerde milli takıma en fazla futbolcu veren (verecek) takımlar hatır gönül işiyle daha çok mu para kazanacak? Ayrıca bu milli takım işinin bu kadar rezil konulara bahis edilmesi kimseyi rahatsız etmiyor mu? Ulusal forma için oynamak bir şeref. Bunu para için yapan ve yaptıranlara saygı duymak mümkün değil. G-14 ne kadar yanlış bir fikirse ulusal forma - para ilişkisi de o kadar yanlış bence.

7 ve Kwame ...

Kobe 48 attı, LA Seattle'ı uzatmada 123-121 yendi. Seri 7 maça çıktı. Sezonun flaş isimlerinden genç Bynum Memphis maçında sakatlanmıştı ve yaklaşık 8 hafta sahalardan uzak kalacak. Kwame Brown yerini doldurur gibiymiş bu maçta. 10 sayı-10 ribaund'luk bir double double.

Monday 14 January 2008

6

Kobe ve Lakers seriyi 6 galibiyete taşıdı. Memphis'i de 100-99 yendiler.

Parmalat

Ne tuhaf şey bu demiştim ilk televizyonda gördüğümde. Sahanın taç çizgisine yakın kenarlarında kocaman bir yazı. Küçüktüm o zaman anlam verememiştim. Geçenlerde yine gördüm bir yerlerde. Tamam, evet, buydu dedim aniden şaşkın şaşkın. Parma'nın sahasında olunca bu takımın ismine benzer yazı çok değişik hayaller kurmuştum ama meğer sponsormuş adamlar. Firma batmış, sponsorluk bitmiş, bende artık niye yazmıyorlar bu sahaya diyorum. Parma hakkında yazı yazılacak kadar iyi bir kulüp. Hatırlatmak için bahane buldum kendime. Zaten CM'de de onlarla oynamak büyük keyif ...

Bir Brezilyalı Daha : Pato

Yeni taze, körpe Brezilyalı San Siro'ya nihayet ayak bastı. Golünü de attı. Çok alışıldık gelebilir aslında 5-2'lik bir maçta Milan'ın forvetinin gol bulması ama kaç tane kaçırdı ben sayamadım. Kimi acemilikten, kimi heyecandan ama hiçbiri becerisizlikten değil. Brezilyalı mı değil mi anlamadı izleyenler. Sanki Portekizli gibi gösteriyor. Cristiano Ronaldo'nun genci. Cristiano'da genç ama Pato gerçekten çaylak henüz. Milan'da oynuyor ve sırtında 7 numaralı forma var. Şeva'nın kutsal giysisi artık onun teriyle ıslanacak. Üstelik çok yakında tek başına kalabilir. Ronaldo - Inzaghi - Gilardinho bu takımda kalıcı ya da ilk 11 oyuncusu olmaya niyetli değiller. Ronaldo belki fazla kiloları ve Alexvari bonus saçlarıyla oynamaktan vazgeçerse belki ona yardımcı olabilir. Aslında Pato'nun da ihtiyacı bu şimdilik. Hayır hayır Ronaldo'nun saçları değil. Desteği gerek ama Ronaldo hiç öyle bir adam olmadı. Taze'nin elinde çok iyi bir şans ve arkasında da dünyanın belki de Barça'yla beraber en üretken orta sahası. Pirlo'yla oynamak büyük nimet. Aaa evet unutmuşum, bir de yılın futbolcusu Kaka ...

Nou Camp Reloaded

Sevilla, İspanya Kral Kupası'nda yarın Barcelona ile rövanş maçına çıkıyor. İlk maç 1-1 bitmiş, Sevilla Barça'yı sallamış ama yıkamamıştı. Güzel maç olacak. Sevilla'nın gerçek gücünü Nou Camp'ta görme şansımız olacak. Kaçırmayın derim. (15.01.08 Salı 22:00 Kanal A)

Bir Varmış Bir Yokmuş

Gözlerinin derinliğinde kaybolmak istiyorum,
Seninle doğmak istiyorum yeniden,
Bakmak istiyorum güneşe daha bir anlamlı,
Ve yok olmak istiyorum senin bittiğin yerde ...

26/08/2007

philosophyfootball.com

Ben de, ben de ...

Sunday 13 January 2008

French Kiss Out, Law Kiss In

My Blueberry Nights (Benim Aşk Pastam) filminden ...

Tuhaf Gün

Ne tuhaf gündü. Beşiktaş 90+3'te buldu galibiyeti. GS geriden gelip farkı yakaladı. FB baskette son saniyelerde kaybetti. Telekom Beşiktaş'ı yendi. Feldkamp takımının başında sahadaydı. Noldu da 5 oldu hiç anlamadım! Tottenham yenilmiş Chelsea'ye. Tuncay'ın takımı Liverpool'dan puan almış. Man U 6 atmış Newcastle'a. City yenilmiş. Ben en iyisi CM oynayayım, kafam karıştı ...

Friday 11 January 2008

Nic Moves To Blues

Kendileri zaten Les Bleus'ye geri dönmüştü son zamanlarda. Ama bu yetmez diyerek başka mavi diyarlara akmayı başardı. Blues kadrosuna katıldığı bugün resmileşti. İnip çıkmaktan yorulmadı, kulüpler de ona para harcamaktan. Bu konuda dünya rekorunun sahibi. Kendisine en fazla para harcatan futbolcu. Ve hala 28 yaşında. Yine formda, yine gözde. Türk topraklarında yeniden çıkışına başlamıştı. Şu an zirvede. Artık orada kalma ve kendisine neden bu kadar para harcandığını ispatlama zamanı. Rebrov - Şeva muhteşem bir ikliydi. Ama Nic - Şeva daha muhteşem olabilir. Yine de ben Birleşik Krallık'ta daha önce oynadığı kırmızı bir forma altında onu görmeyi daha çok sevebilirdim. Genç Semih kadar olmasa da genç Monsieur Anelka ...

Sissoko Juve'ye, Maniche Inter'e ...




LA Rules!

Şampiyon olmaları imkansız ama hep manşetteler. Şimdi bir de en iyi galibiyet serisini yakalayınca zaten apartta bekleyen medya hemen manşetlere taşıdı Kobe ve takımını. Aslında bu, dünyanın en iyi liginde popülaritenin bazen mantığın öne geçtiğini gösteren en iyi kanıt. Lakers her zaman çok önemli NBA için. Kötü olsalar da iyi olsalar da adlarından söz etmek lazım gelir ki daha çok insan ilgi duysun parke sahalara ... Duncan ve Spurs tarih yazmaya devam ede dursun kimin umurunda. Lakers 5 maçlık seri yakalamış daha önemli. Kobe forma numarasını değiştirse şampiyonluk yüzüğünden daha çok ilgi görüyor. Dolayısıyla durmadan şımarıyor, giderim diye korkutuyor yönetimi. Nereye gidecek? Nereye giderse gitsin o takımı şampiyon yapar. Çünkü gittiği takım kötü bir takım olmayacak ve o da bunu biliyor. Phil bırakır mı? Hiç sanmıyorum! Niye konuşuyoruz o zaman? Hayat işte, çabalamak lazım ki yaşayalım.

A Toi

A la façon que tu as d'être belle, A la façon que tu as d'être à moi, A tes mots tendres un peu artificiels, Quelquefois, A toi, A la petite fille que tu étais, A celle que tu es encore souvent, A ton passé, à tes regrets, A tes anciens princes charmants, A la vie, à l'amour, A nos nuits, à nos jours, A l'éternel retour de la chance, A l'enfant qui viendra, Qui nous ressemblera, Qui sera à la fois toi et moi, A moi, A la folie dont tu es la raison, A mes colères sans savoir pourquoi, A mes silences et à mes trahisons, Quelquefois, A moi, Au temps que j'ai passé à te chercher, Aux qualités dont tu te moques bien, Aux défauts que je t'ai caché, A mes idées de baladin, A la vie a l'amour, A nos nuits, a nos jours, A l'eternel retours de la chance, A l'enfant qui viendrat, Qui nous ressemblera, Qui sera a la fois toi et moi, A nous, Aux souvenirs que nous allons nous faire, A l'avenir et au present surtout, A la sante de cette vielle terre qui s'en fout, A nous, A nos espoirs et a nos illusions, A notre prochain premier rendez-vous, A la sante de ces milliers d'amoureux, Qui sont comme nous, A la vie a l'amour, A nos nuits, a nos jours, A l'eternel retours de la chance, A l'enfant qui viendrat qui nous ressemblera, Qui sera a la fois toi et moi.

Can Dündar'dan ...

Kimlik belirten sıfatlar, çoğunlukla problem göstergesidir.Mesela "zenci başkan adayı" denir, ama "beyaz başkan adayı" denmez. Bir beyazın başkanlığı "normal"dir çünkü; aday "zenci" ise, bu özellikle vurgulanır."Polis geliyor" dendiğinde gelen, yüzde yüz erkek polistir.Kadın olsa "Kadın polis geliyor" denir.Çünkü polislik "erkek işi" sayılır."Voleybol takımı" erkektir. Kadınların takımına "bayan voleybol takımı" denir.Yani nerede ayrıştıran bir vurgu varsa; oradan bir sorun sırıtır.

ABD Başkanı Bush'un "Müslüman demokrat Türkiye" vurgusunu da böyle anlıyorum.Fransız Devlet Başkanı gittiğinde "Hıristiyan demokrat Fransa"dan söz etmiyor; "Hıristiyan"ın "demokrat" olması normal çünkü... Bir "Müslüman ülke"nin aynı zamanda "demokrat" olması ise olağandışı; dolayısıyla "zenci başkan" ya da "kadın polis" gibi özel vurgulama gerektiriyor.Ne kadar aşağılayıcı!

...

Takım, takımdır; kadını erkeği olmaz.Başkan adayı, başkan adayıdır; zencisi beyazı olmaz.Ve demokrasi, demokrasidir; Müslümanı Hıristiyanı olmaz."Türkiyeliler", başka sıfat ihtiyacında değiller.

22. Bond Kızı

Olga Kurylenko. Önce Hitman, sonra Bond ... Hiç fena değil.

Thursday 10 January 2008

Korkunun Ecele Faydası Yok!

IFFHS sürekli tuhaf tuhaf istatistiklerle birilerini sevindirip birilerini üzüyor. Tamam adamlar bilimsel çalışıyor, tamam Sevilla çok iyi bir takım, ama lütfen birisi onları dünyanın 1 numarası ilan etmelerinin ne kadar doğru olduğunu tartışmaya açsın ... Dünyanın en büyük takımı kendisini yaratan efsaneyi bir çuval paraya asla kaptırmazdı. Sportif açıdan belki son zamanlarda çok başarılılar ama artık bulanık mantık spordaki istatistiklere kenarından köşesinden bulaşmalı. Yoksa sadece sayılarla, bakarsınız bir gün Yılmaz Vural hocamız dünyanın en etkin teknik direktörü seçilebilir. IFFHS bunu da yapabilir mi? Bence korkmaz yaparlar. Ama heyecanı yavaş yavaş hissedilen bir Sevilla maçı yaklaşırken, sarı lacivert kadro her geçen gün bir bir eksilirken, korkan birileri var, yerli futbol dünyamız. Sevilla Barça'yı Ramos'un deli gibi işleyen kanatlarıyla dövdükten sonra Şampiyonlar Ligi bu sezon buraya kadarmış demeye başladılar. Bence Fenerbahçe'nin korkarak eline mutsuz bir vedadan başka hiçbir şey geçmez. Rakip çok güçlü olabilir ama adı yükselen bir değer, bir efsane değil. İyiler evet, hatta çok çok iyiler ama Fenerbahçe de hiç kötü değil. Milano'daki maçın 2. yarısı hariç sarı lacivertli formalar tarihinin en asil günlerini yaşadı. Mehmet Demirkol'a göre en ters gelecek rakip çıktı kuradan ama bence bir umut var. Barça'nın golünden sonra sallandı Sevilla. Toparlanmalarına izin verende kabahat. Barça beceremedi, Alex becerebilir mi ne dersiniz?

Gökhan İnler

Neymiş, Daum beğenmemiş! Yani? Daum nasıl kaçırır bu adamı? Lugano'yu da istememişti, herkesin bir stili var. Komik. Udinese'de yükseliyor şimdi Türk asıllı genç Gökhan. Appiah nasıl yükseldiyse. Parreira da Boliç'i istemiyordu. Kaldı da ne oldu ki? Parreira gitti.

Solo-mon

"Winner" olmak gerçekten yetenek ve cesaret gerektiriyor. Solomon sadece bir lider değil, aynı zamanda çılgının biri. Dün geceki maçta da bunu bir kez daha gösterdi. Maça muhteşem başladı takımı. İlk 5 dakika harika oynadılar, Vidmar bile ... Dallas Comegys'ten beri, Kambala'da dahil, heyecanlandıran bir 5 numarası olamadı bu takımın. Vidmar, Tanjevic'in elinde heyecan verici bir adam olabilir. Bu tamamen sabır meselesi. Çatlayadabilir sabır taşı. Ama bence bir ışık var. Sonra maç dengelendi, neyse ki eski dostumuz Salyers orta sahadan denediği üçlüklerle maçın çekişmesini sonlara taşıdı. Klasik bir basketbol maçı akışı, ve nihayet Tanjevic'in Ömer Onan yerine Kingsey'i tercih etmesi maçı 4. periyotta korku tüneline çevirdi. Maç ilk defa berabere olduğunda bitime 6 dakika kalmıştı. Solomon oyuna ağırlığını koyduğunda fark 10 sayıyı aştı ve bitime 2 dakika kala Fransızların !!! koçunun kenarda daha fazla yumruğunu sıkmasına izin vermedi. Ömer Aşık'ın potayı kırma çabaları rakibin moralini bozmaya yetti de arttı. Bence Tanjevic'e güvenmek çok iyi bir fikir. Maç sonrası röportajında Final 4 için ne düşündüğü sorusunu başlangıçta kesti. Çok da haklı. Gerçekçi olmak gerek ama İbrahim'in gitmesi sanırım bu takımın çıkışa geçmesi için yeterli olacak. Çünkü hiç yaşlanmayan bir kaptanları ve sakın atma diyeceğiniz her seferde 3 atan (ve sokan ...) bir kahramanları var. İlk 16'dan sonrası, Tanjevic ne kadar telaffuz etmese de, Solomon'un aklında ve takımı sürükleyeceğe benziyor.

Wednesday 9 January 2008