PL özetlerinde Newcastle maçlarında gözüme çarpan iki adam var. Biri Kevin Nolan; 4 numarayla sahaya çıkan kaptan çok sık gol atıyor. 10 sene Bolton forması giyen Liverpool doğumlu Nolan, 2009’dan beri Newcastle’da. Diğeri ise 9 numaralı sırma saçlı forvet; Andy Carroll. İnce ve uzun fiziği bir kenara, sol ayağını ilginç kullanan bir adam. Uzaktan şutları etkili. Newcastle küme düştüğünde Viduka, Owen ve Martins siyah beyazlılarla yollarını ayırırken, Shola Ameobi (CM’de iyi iş görür genelde) ile iyi bir ikili olmuşlardı. Şimdi parlamaya başladı. Geçen sezon 42 maç 19 gol, bu sene 20 maç 11 gol. Milli takıma da çıkan Carroll’ın talibi tabii ki City…
Thursday, 30 December 2010
Taş Adam
Hocayı seviyorum. İşini iyi yapıyor, disiplinli ve karizmatik. Dünkü GS mağlubiyeti sonrası yaptığı açıklamaların ardından daha da çok sevdim. Yürüyedur Neven Spahija…
“Maçın en önemli noktalarından biri Ömer'e çalınan faul ve bana çalınan haklı teknik fauldü. Pınar Karşıyaka maçında da benzer şeyler oldu. Ama en büyük fark Pınar Karşıyaka maçında çok iyi oynadık, ama bu maçı kazanmayı hak etmedik. Oktay Mahmuti ve Galatasaray'ı tebrik ediyorum.”
Arshavin
Fena yapıştırmış. Chelsea galibiyeti sonrası olmamış bu beraberlik. Liverpool mağlup, Chelsea sonunda galip. Happy christmas.
Wednesday, 29 December 2010
Parayla Saadet
City Villa’yı 4-0 ile geçti. Son 5 maçta 4. galibiyetleri. Chelsea ve ManU’nun puan kaybettiği haftada yukarıya doğru tırmanıyorlar. 3 gol serseri Balotelli’den.
Monday, 6 December 2010
Thursday, 7 October 2010
Serie A
Geçen sezonun Avrupa Şampiyonu Inter’i, Rafael Benitez’i, Ibrahimoviç ve Robinho’yu alan Ronaldinho’lu Milan’ı, ayağa kalkmaya çalışan Juve’yi, Napoli’yi, canım Parma’mı, Lazio-Roma derbilerini izleyemiyor olmak çok yazık. Parası neyse aramızda toplayıp şu maçları alsak mı? Hadi!
Wednesday, 6 October 2010
Canım Türkiye’min Çözemedikleri
- Bülent Uygun’un yarın hangi takımla anlaşabileceği
- Mesut Özil’in neden bizi tercih etmediği (Mesut gol atarsa napar o da onu bilmiyormuş!)
- Arda Turan’ın neden sakatlandığı
- Nuri Şahin’in Almanya maçında oynayıp oynamayacağı
- Elano’nun nerede saklandığı
- Alex’in FB’deki geleceği
Açlık, susuzluk, yolsuzluk, ölüm, deprem değil derdimiz. Milyon dolar kazanan gençlerin derdine düştük cümlealem. I love football…
Sıradaki?
Liverpool’un yeni sahipleri beyzbolcu. Boston Red Sox’ın sahipleri takımı Tom Hicks ve George Gillett’ten satın aldı. Amerikalılar şu işe girmeseler olmaz mı!
Saturday, 2 October 2010
Ortaya Karışık
Fenerbahçe’nin Pierre’den sonra bir türlü kimyasını tutturamadığı Alex’in yanındaki santrafor, sonunda Senegalli Niang’da vücut bulmuş gibi. Karşı karşıya gol atabiliyor olması, fiziksel gücü, çalım atabilmesi, sırtı dönük topu tutup dağıtabilmesi, kısa-uzun pas atabilmesi çok yönlü santraforun sarı lacivert kadroya ihtiyacı olan derinliği vereceği kesin. İdeal kadronun şu dönemde Volkan-Gökhan-Lugano-Yobo-Caner-Dia-Emre-Topuz-Stoch-Alex-Niang olduğu söylenebilir. Ancak kadronun Avrupa’da olmaması büyük kayıp. Takım olma yolundaki tecrübenin daha kısa sürede kazanılması şansı kaçırılmış durumda. Aykut Kocaman istediklerini belki de bu maç programıyla daha kolay yapabilir. FB dışında ortaya karıştırılması gereken birkaç konu daha var. Mainz’ın Almanya’da yakaladığı seri, Houllier’nin Aston Villa’yla İngiltere’ye dönüşü, Van der Vaart’ın Tottenham’da Alex pozisyonunda ilk 11 çıkması, Mourinho’nun basınla olan gerginliği. Yazmak zor iş, zor günlerde çok daha zor.
Monday, 26 July 2010
Monday, 19 July 2010
Red Cole
Müthiş transfer. Liverpool’un ihtiyacı olan dinamizm ve yaratıcılığa sahip adam. Üstelik bedelsiz. Joe Cole Liverpool’da üst düzey oyunculardan biri olacak ve ilk 11’in değişmezi olacaktır. Kırmızılardaki yetersiz üst düzey ayak sayısını arttıran bu transferle, Hodgson kanatta ve ön ortada dünya çapında bir kalite almış oldu. Rafa’nın son 3 senede yapamadığı kalitede bir transfer belki de. Gerrard ve Torres için güzel haber, Kop için önemli gün.
Monday, 28 June 2010
German Spiele
Evet yine Almanlar kazandı. Capello bile İngilizlerin makus talihini çevirmeyi başaramadı. Maça rezalet başladılar, nedense uzun toplarla oynamak gibi dahiyane bir taktikle başladılar. Savunmanın göbeğinde Rio Ferdinand'în eksikliğini pahalı ödediler; Neuer’in aut atışında Upson Klose’yi kaçırdı ve Alman golcü fırsatı harcamadı. Bu adamın bu kadar etkili olmasına inanamıyorum. İtalyan Schillaci’yi hatırlatıyor bazen. Münih’te kötü bir sezon geçirmiş olsa da milli takımda inanılmaz etkili. Zaten Löw, Podolski-Klose gibi sezonu kötü geçiren adamlardan müthiş performans almayı başaramasa bu kadar etkin olamazlardı. Müller bana Anreas Möller’i hatırlatıyor, tipik Alman topçusu. 2-1 iken çizgiyi geçen topu yan hakemin o sırada görmesi imkansızdı, çünkü neredeyse orta sahadaydı. Belki orta hakem sezebilirdi, ama olmadı ve yıllar önce kupayı getiren golün bedeli İngilizlere pahalıya patladı. 4-1 ağır sonuç. Capello’nun canı yarın İngiliz gazetelerinde bolca sıkılacak, ama İngilizler senelerdir bir kaleci yetiştirememeye takmalılar kafayı. Almanlar sonraki turda Arjantin’in rakibi. Güzel maç, umarım Almanlar kazanmaz, umarım Maradona da kazanmaz… Sahi Rooney diye bir çocuk vardı, noldu?
Thursday, 29 April 2010
Revenge!
Sneijder, Eto’o, Mourinho, Robben, Chelsea, hepsinin intikamı alındı dün gece. Sevdiğimiz Nou Camp’ta Mourinho’nun galibiyet koşusuna fıskiyelerle engel olmaya çalıştı Katalanlar. Kaybetmeyi onurlarıyla yaşayamadılar. Van Gaal ve Bayern’in rakibi oldu Inter. Piqué’nin golü ofsayt gibi, ikinci golü biraz hakem yedi, biraz el var. Eto’o’yu verip Ibra’yı alanlar değil, Mourinho kazandı. Motta Barça’da büyüyen bir adamdı, ortalığı karıştırdı, Pedro hem kendini attı hem Motta’yı attırdı. İtalyanların savunması İtalyansız ama onlar gibiydi. Müthiş bir kalecileri var, Julio Cesar Messi’nin geçen günlerde attığı golün aynısını uzayarak çıkardı alt köşeden. Herkes nedense Barça’nın pas sayısının ve yüzdesinin üstünlüğünden bahsediyor. Inter’in savunmasının kalitesinden ya da Barça’nın zaten Barça gibi oynanarak yenilemeyeceğinden değil. Barça böyle yenilir, geçen sene Chelsea çok yaklaşmıştı, sayısız kez deneyenler oldu, Arsenal gibi takımlar harcandı ama Inter başardı. Finali sonuna kadar hakettiler. Epeydir emin olduğum tek şeydi bu eşleşmenin galibi. Eski günlerdeki gibi; Inter-Bayern finali. Mourinho tekrar almalı kupayı, Inter de makus talihini yenmeli. Sonra da Katalanların nefret ettiği adam Madrid’in yolunu tutmalı. Zanetti bu finali hakeden emektar adamdır. Real Madrid taraftarı Barça’nın kendi evlerinde final oynamasına engel olan bu adamları çok seviyor!
Monday, 26 April 2010
Roma’yı da Yaktılar!
24 maç namağlup. 18 galibiyet. Inter’e kafa tutan takım yaratan Ranieri ve düşük profilli kadro. Vucinic’in muhteşem oyunu. Totti gibi bayrak adamları da ittiriyor. Dün gece son buldu masal. Sanki ligden düşmeleri kesinleşmiş kadar yıkıldılar, Sampdoria’ya evlerinde yenilince. Ranieri dondu kaldı. Kötü oynamadılar, iyiydiler, Riise savunmadan çok hücuma çıkıp Pazzini’yi 2 kere kaçırdı, 2 gol yediler. Uyuz çocuk Cassano topu tutup gelin bana tekme atın dedikçe tribünler çıldırdı. Stat ağzına kadar dolu ve sessizdi, bayraklar sallanıyordu sadece. Inter’in bu saatten sonra hata yapmayacağını ve zaten kaybedeceği puanları çoktan verdiğini biliyorlar. Müthiş çıkıştı. Şampiyonluk yakışırdı. Belki yine olur, belki…
Wednesday, 21 April 2010
Mourinho
Keşke amcam olsaydı Mourinho. Günlerdir yazamadığım yere yazma gazını verebilen insan, hem de beni tanımadan. Sneijder’i boşta görünce kapan adam bugüne yatırım yapan adamdır işte. Satana sıfat bulmak zor. 3 gömlek üstün oynuyor Madrid’dekine göre Hollandalı. Doğru adamın elinde, doğru yerde. Aynı şekilde Pandev! Ve Maicon… Yine de Barça’yı yenmek için elinizde muhteşem bir kaleci olması gerekir, Julio Cesar gibi. Barça’yı 2 farklı yenebilmek, hem de 0-1 geriden büyük iş. Mourinho işi. Bu sene Barça’yı elerse Inter eler dememin tek dayanağı bu adamın dehasına olan güvenim. Maç 3-1 ve Inter 4 kişiyle saldırmış son anlarda, “mış” çünkü maçı naklen izleyemedik. Nou Camp’ta muhteşem bir maç olacağı ve çok fazla gol göreceğimiz kesin. Turu kim geçerse geçsin sürpriz olmayacak. Mourinho seneye Madrid’de olursa da sürpriz olmayacak. Milito bu yaşta kendini üst düzeye taşıyan Toni sonrası ikinci adamdır bildiğim. Eto’o turu geçerse Ibra’dan alınan intikamdır. Bu maçı izlemeyip uyuyan ben, seni asla affetmeyeceğim!
Thursday, 1 April 2010
Arsenal-Barcelona
Messi yetmiyormuş gibi bir de Zlatan var Barça’da. Guardiola geldiğinde Alves-Keita ikilisini almıştı ilk iş. Değişmez adam oldular, Alves 2 senedir, Keita Yaya Toure’nin yerine 1 senedir. İngiltere deplasmanında, topu ayağında en çok tutan takımlardan birine karşı Emirates’de tuhaf bir maç başladı. Barça sağlı sollu vuruyor, Almunia düşmüyordu. 15 dakikada 10 net şut. Rekabet tatsız, yok ortada. Sonra denge geldi maça. Messi alıp alıp gidemedi. Arshavin sakatlandı, Fabregas kart gördü. Arsenal de kaçırdı. Devre oldu ve 2. yarı başlar başlamaz Ibra aşırtmayı bıraktı içeri. Bendtner ilk yarıdan sonra ikinici yarıda da kaçırmaya devam etti. Henry’yi özel yapan neydi Arsenal taraftarı şimdi daha iyi anlıyor. Kolay pozisyonu kaçıran değil, olmayan pozisyondan gol çıkaran adamdı Thierry. Sonra Ibra gösterdi Bendtner’e nasıl gol atılır, 0-2 oldu. Diaby-Song-Fabregas-Denilson yeterince dinamik ve sert karşı koyamadılar. Iniesta’ya bile gerek kalmadı.
Walcott girince biraz toparlandı Arsenal, golü de ivmeyi de buldu. Fabregas ve Piqué cezalı. Henry oyuna girince biraz karıştı Emirates’in psikolojisi. Ama müthiş direnç gösterdi Arsenal. Bendtner atamayacağını bildiği için altı pasta gönderdi topu Fabregas’a. Penaltı ve Puyol kırmızı kartla dışarıda. Rövanşta göbekteki 2 banko Barçalı da yok. Fabregas penaltıyı gol yaptığında sevinmedi bile. 2-2! Nou Camp’ta oynayamayacak olmak üzmüş olmalı onu. Ve böyle bitti, iyi maçtı. Fabregas ağır yaptı, sakat sakat bitirdi oyunu.
Sunday, 21 March 2010
Zavallı Ligim
Karmakarışık ve istikrarsız takımlar. Tribünden düşenler, hakeme ve rakibe tekme tokat girip üstüne bağıranlar, Avrupa’da uzun zamandır atlanamayan turlar, sürpriz Anadolu takımı parlamalarıyla liginin kalitesinin PL seviyesine çıktığını zannedenler… Güiza geldiğinden beri ilk defa doğru düzgün bir gol atınca onu yeniden golcü saymak nasıl iş anlaşılmaz. Sivok’un ayvadan maçı yarıda bırakmasının savunma kurgusunu çökertmesi. Keita’nın anlamsız antipatik gerginlikleri. Lig bu sene karmakarışık. Şampiyon kim olur bilinmez ama ilk ikiye girene CL ağır gelir gibi. Hele bu oyun düzen ve kurgularıyla. Bursa’nın şansı var, bu akşam sonrası puan farkını bile açabilirler, üstelik haftaya sözüm ona “Dünya Derbisi” var. 3. dünya derbisi! İstikrarı, yıldızı, Avrupa başarısı, hatta göze hoş gelen futbol bile oynayamayan iki takımın kavga gürültüsü… Polat-Demirören-Yıldırım; bütün Türkiye’yi kandırıyorsunuz, hatta kendinizi de.
Milan’ın liderlik fırsatını kaçırması, Inter’in haftalardır ligde puan kaybetmesi (son 7 maçta 1 galibiyet, 1 mağlubiyet, 5 beraberlik), ManU’nun Lpool galibiyeti, Chelsea’nin puan kaybı. Bu kısa paragraf bile yukarıdakinden güzel.
UEFA Eşleşmeleri
Zavallı Juve! O müthiş tarihinde bu kadar acı çektiği sezon olmamıştır herhalde. Sahalarında 3-1 kazandıkları ilk maç sonrası maçın başında 0-1 öne geçmelerine rağmen berbat bir maç çıkardılar. Cannavaro atılınca maçın tamamına hükmetti Fulham. Star en kötü maç bu olur diye Fulham maçını seçmişti muhtemelen ama gecenin en efsane maçlarından biri oldu. Amerikalı Dempsey’nin golü muazzam bir kesmeydi. Maçın sonunda resmen tekme atmaya başladı Juventuslular. Son saniyelerde oyuna giren Del Piero anlamsızca bakıyordu çevresine, böyle saçmalığı epeydir bir arada yaşamamıştı. 4-1 müthiş bir sonuç Fulham için. Diğer maçlarda da süper goller vardı. David Villa ilk maç sonrası dezavantajlı durumdaki takımı için hat-trick yaptı. 4-4 ve tur. Liverpool rahat geçti, Rubin elendi, Agüero 2 golle deplasman canavarı Atletico’ta turu getirdi. Roma’yı eleyen Pana iki maçta da S.Liege mağlubiyetleri gördü. Son not, Hamburg kendi evindeki final için heyecanlı, her sene bu saçma motivasyon hikayesini yazmamak olmaz.
Fulham-Wolfsburg
Hamburg-Standart Liege
Valencia-Atletico Madrid
Benfica-Liverpool
Thursday, 18 March 2010
Rıfat Serdaroğlu - Mücap Ofluoğlu - Nazım Hikmet
Madrid Yolcuları #2
Geçen senenin flaş isimleri geri gelmeye başladı şimdi de Barça’da. Milito iyileşti, Yaya Toure tekrar kadroya girdi. Bu adamlar yokken de gayet iyi idare edebiliyor bu takım, çünkü her gün altyapıdan bir adamı ortaya atıyor Guardiola, ve biliyor ki öz güven bu kadar yüksek bir haldeyken başarısız olma şansı yok. Rakipler de zaten titreyerek çıkıyor Katalanların karşısına. Tabii bir faktör daha var; Messi, 3-5 kişiyi 4’er kere geçip üzerine şut da çekebiliyor olması epey öldürücü. En kötü oynadıkları anda ortaya çıkıp bir şutla maçı bitiriyor. Bu yüzden tatsızlaştı artık Barça’yı analiz etmek, daha doğrusu etmeye çalışmak. Dün gece sonrası 2010 CL çeyrek finalistleri bunlar :
- Manchester United
- Inter
- Bayern Münih
- Lyon
- Arsenal
- CSKA
- Bordeaux
- Barcelona
Wednesday, 17 March 2010
Madrid Yolcuları
Real Madrid’in sezon başında takımdan gönderdiği Sneijder ve Robben dün akşam itibariyle üst turda, peki Madrid nerede? Kendi evindeki finali ya tribünden ya da televizyondan izleyecekler. Bernabeu için yarışan iddaalı 2 takım ise dün gece çarpıştı. Hatta başındaki adamlar da diyebiliriz. Mourinho karizma adam, birşeyler diyor ve yapıyor. Inter kupayı alabilir mi? Bilmiyorum ama Mourinho ile alamazlarsa bir daha kimseyle alamazlar, en azından ben göremem, bunu biliyorum. İngiltere ve İspanya hevesini açıkça anlatan Portekizli, mutlu mesut ayrıldı yine Stamford Bridge’den. İki takım da 4-3-3 oynaMIŞ, Star TV’ye daha fazla küfretmek istemiyorum, herkes 3 forvet çıkmış! Ashley Cole’un yokluğunda Malouda inanılmaz oynuyor, gerçekten şaşırtıcı. Lig maçında sol bek, dün sol açıktı. Drogba’nın sağında Anelka, arkasında Ballack-Obi-Lampard. Karşıda ise aynı diziliş, büyük sürpriz ve cesur hareket, Pandev-Eto’o-Milito üçlüsü. Inter mahkum oynarsa sorun yaşayacağını biliyordu, çarpışmışlar. Ortada Stankoviç’in yerine Motta iyi iş çıkarmış. Milito dünyaları kaçırmış. Lucio sonraki maçta yok. Ve tabii Hollandalı Sneijder için birkaç kelime, çok iyi oynamış, muhteşem bir pas ve Eto’o kaçırmamış. 78’de gelen gol sonrası, CL’nin kırmızı gediklisi Drogba’nın üstüne oynamışlar, o da atılmış. Lampard ve Terry’nin CL kupası alamadan yaşlanması üzücü. Artık takımın eskimesi başladı, çok yaklaştıkları anlar oldu ama hep bu seviyede kalabilecekler mi bilinmez. Belki Mourinho dönerse…Sevilla ise yine köprüyü geçemedi. Statta boşluklar vardı üstelik. Akinfeev iyi kaleci. ManU’ya yakıştırıyorum hep. Karşıda ise Perrotti iyi adam, Arjantinli. FB maçından sonra Jimenez, bizi elediler ama nereye kadar giderler bilmiyorum demişti. Aynı şeyi tekrar yaşıyor. Demek Sevilla’nın gideceği yer buraya kadar! Navas’ın getirdiği topta Perrotti’nin kaçırdığı kafa maçın kader anı. Krasic yaldır yaldır gidiyor her maç sağdan. Maç 1-1 iken, Palop yumurtlamış. Ve maç bitmiş.
Tuesday, 16 March 2010
Haftanın Güzelleri
Hepsi de nefis gollerdi. Johnson Mancini’nin takımının yeni değişmezi, gerçekten etkili bir adam. Middlesbrough’dan geldi devre arası.
3-3
Serie A’dan, hem de 2 maç. Bu hafta atılan gol sayısı 39. Genoa-Cagliari 5-3 bitmiş, keyifli hafta. 3-3’ler ise Juve ve Roma’dan. Olmayacak şeyler başına geliyor Juve’nin. Ters gitti mi işler herşey olur. 3-0’dan 3-3’e gelmiş maç. 10 dakikada 3 gol atıp maçın geri kalanında koruyamamak bir İtalyan devi için komik bir durum, hem de kendi sahasında. Siena fena takım değil ama ilginç bir özelliği; ligin sonuncusu olması! Diğeri de Livorno deplasmanında gol düellosu yaşayan Roma’nın işi. Eğlenceliymiş. Ama en eğlencelisi Inter’in haftalardır yaşadığı puan kayıpları sonrası yaşlı kurt Seedorf’un 90’daki golüyle fark 1’e indi. Elini kolunu sallayarak esip gürleyen Mourinho tribünde, çıldırıyor. Fotoğraftaki şovları özledik. Stanford Bridge’de bu akşam ayırt ederiz akla karayı. Serie A’yı severek izliyoruz!
Best of 2010
2010’daki en iyi maçını çıkardı dün akşam Liverpool. Benitez sonunda doğru 11’i kurmayı başardı. Agger savunmanın göbeğinde, solda Babel sağda Maxi, hepsinden önemlisi de ortada Aquilani ve Mascherano. Torres forvette tek, arkasında kaptan Gerrard. Rakip de zayıftı, bunu kabul etmek gerek. Avram Grant’in Porstmouth’u küme düşme yolunda. Bir türlü doğrulamadılar. Kalecinin hatasıyla geldi ilk gol, ama sonrası tam bir resital. Aquilani sezonun en iyi topunu oynadı. Mascherano geriyi toparlayıp top çalarken ileriyi düşünmek zorunda kalmadı. Gerrard ile müthiş bir pas trafiği yaşadı İtalyan. Babel’in sol açıktan forvete yaptığı katkı da eklenince maç bir anda farka gitti. Kaybolan bir sezondan güzel bir enstantane. Riera ve Kuyt gelince yine işler karışacak ama kazanan takım doğru takımdır. Bu şekilde Liverpool’un şansı çok daha fazla. Torres’in daha çok üst düzey oyuncu transfer etmeliyiz çağrısına bir cevaptı belki de dün gece.
Sunday, 14 March 2010
GS Şampiyon Olmalı
Türk futbolu için bu işin olması lazım gibi bir teorim var. Rijkaard ve elindeki kadronun harcanmaması için daha güzel bir ortam olamazdı. F'B de kupayı alsa, herkes sus pus küçük hedefleriyle kapar bu seneyi. GS’nin son Eskişehir maçı pek umut vermese de şu an sarı kırmızılı ekipten daha fazla umut vereni yok, en azından kağıt üstünde. Kulüp yapılarına baktığımızda zaten en fazla kazanma kültürüne sahip olan da aynı camia. BJK’nin kaybettiği üst seviye takım olma ünvanı ve FB’nin tüm imkanlara rağmen (en azından öyle lanse edilmesine rağmen) seviye atlayamayışı buna zemin hazırlıyor. Oraya doğru itiliyor zorla GS. Bursa, Sivas, Kayseri gibi çıkış yapanların olması da futbolu ileri götürüyor. Transfer politikasındaki sansasyonel hareketlerin devamının da gelmesi halinde, Rijkaard gerekli yere iyi isimler alabilir. Servet’i oyun anlayışına uymadığı için gözden çıkarabilen, ayağa oynayan bir takım yaratmaya çalışan bir adam var kadronun başında. Daha da önemlisi ne yaparsa yapsın kredisi olan ve tartışılmayacak, tartışanların sağ duyulu insanlar tarafından ciddiye alınmayacağı bir isim. Polat’ın dediği gibi Neeskens’in bile yeterli olacağı bir yerde Rijkaard da var.
Thursday, 11 March 2010
Robben ve Arshavin
Bu adamlar için izliyoruz futbolu. Çalım atsınlar, doksana çaksınlar, biz alkışlayalım diye bakınıyoruz. Salı gecesi aynen böyle yaptılar. Nasri de dağılan Porto’yu yakalamışken 5 kişinin arasından çıkıp koydu topu köşeye. 5-0 çok ağır skor oldu hep duruşunu övdüğümüz takım için. Savunma yapamadılar, hücuma teşebbüs bile edemediler. Arsenal aldı gitti gitti vurdu kaleye. Bendtner bile 3 gol attı. Diğer tarafta da Jovetic keyif kattı maça. Fiorentina şapkadan tavuk çıkardı bu adamda. Buldu, beklenmedik biçimde yükseldi, takımı sırtlayacak seviyede. Hatta biraz fazla iyi Fiorentina’ya. Muhtemelen Serie A’da şu an bir üst kademedeki takımlardan birine gidecek sezon sonu. Gitmezse belki de Mutu’suzken Mor Menekşeler, yeni Rui Costa’sını bulur. Denedi, sürükledi ama ilk maçın avantajını bırakmadı Robben. Aldı gitti o vurdu bu sefer içe kat ederek sol çatala. Güzel gol tur getirdi. Van Gaal rahatladı. İşler onun için iyi gidiyor, ne kadar ileri giderler bilinmez. Dün ise Madrid elendi. İnanılmaz bir skor. 5. dakikada golü bulan ve avantajı yakalayan Real maçı koparamadı. Lyon yine üzdü onları, 76’da eşitlediler. Geçen seneyi hemen unutmuş gibiler. Takımı takım yapmaya çalışan Pellegrini’yi ipe çektiler, Kaka’yı yuhalıyorlar. Anlaşılır gibi değil. Hep kazanmak istiyorlar. Kendi evlerindeki finali kaçırdılar, Barça’nın orada kupa kaldırma ihtimali bile çok kötü. Geçen seneden bile daha kötü olabilir. Ligde gelen liderlik üzerine bu turu geçmeleri bu sezonu bayrama çevirecek bir yere götürebilirdi. Ama olmadı, Lyon yine ters geldi Madrid’e.
Diğer tarafta ise bozgun vardı. Beckham’ın evine döndüğü maçta hiç de hoş karşılamadı ManU Milan’ı. Rooney müthiş formunu sürdürdü, maçı kopardı götürdü. 4 gollü ağır bir yenilgi. Ronaldinho sahada gezindi sadece. ManU fazla geldi, Fletcher her geçen gün daha da üzerine koyarak Xavi-Iniesta seviyesine geliyor. Onlar kadar esnek, teknik değil ama etkili, sonuca yönelik, Fergusonvari. Çakma Ronaldo Nani-Valencia kanatları iyi kullandı. Borriello Ferdinand-Vidic arasında eridi, Huntelaar zaten ümitsiz vaka, altı pastan kafayı içeri atamadı.