Hırvatistan - Türkiye maçı başlarken olağan olarak Hırvatlar'ın daha üstün ve agresif olacağını, savunmada açık vermeyeceğini bekliyordu herkes. Ancak maça orta sahada Hamit ile başlayan Türkiye bu turu kolay bırakmayacağını ilk dakikalarda hissettirdi. Oyun oldukça dengeli başladı.
Tribünlerdeki Hırva üstünlüğü sahaya yansımadı ve tek şansımız olan uzaktan şutlarla rakip kaleyi yoklamaya başladık. Biraz direkler, biraz şans skorun değişmesine müsaade etmedi. Sabri ve Kazım'ın sağ kanattaki defansif hataları çok pahalıya malolabilirdi. Sağ kanadımızı savunmakta zorluk çekmemiz zaten en hassas noktamız olan stoperlerimizi de yıprattı. Emre Aşık oldukça dengeli oynadı ve Gökhan Zan'ın hatalarını kapattı.
Hakan Balta bir sonraki maç muhtemelen stoper oynayacak ve sol kanadı Uğur'a bırakacak. Oysa sol bekte, en azından savunmada hatalarını minimize etmişti. Bayern Münih'in bile ilk 11'de neden Hamit'ten vazgeçemediğini herhalde maçın adamı seçen UEFA da anlamıştır. Neyse ki Türkçesi kadar ağır aksak değil futbolu. Muhteşem bir dinamizmle Hırvatları bunalttı. Çok emin ve teknik bir profil çizdi. Takımın eksikleri bu kadar çokken bir lider gerekiyordu ve bu maçta ne Arda ne de Nihat'tı. Gurbetçi Hamit gurbette bizi sonuna kadar taşıdı. Topal'ın ligin 2. yarısındaki çıkışını devam ettirmesi ve Tuncay'ın kaos yaratan toplu - topsuz koşuları orta sahayı Hırvatlar'ın ne Modric'le ne de Rakitic'le ele geçirmesine izin vermedi. Hırvatlar maç içerisinde çok net olmasa bile iyi pozisyonlar yakaladılar ama uzatma anları başlayınca bu kadar yorulmuş olmaları televizyondan maçı izleyenleri bile şaşırttı. Herkes maçın penaltılara gitmesini beklerken, buna sahadaki Hırvat futbolcular da dahil, Rüştü Fenerbahçe'de görmeye alıştığımız yanlış ceza sahası çizgisi çıkışlarından birini yaptı. Modric Tottenham'a neden 15 milyon euroya mal olduğunu ispatlarcasına topu aldı, düzeltti, Klasnic'in kafasına yumuşakça kesti. Zan'ın elle kesme çabalarına rağmen Klasnic kafa-omuz karışımı bir vuruşla ters ayakta yakalanan kalecimizi mağlup etti. Herşey bitmişti o an. Artık 2 son dakika mucizesi yaşatan takım yere düşmüştü. Son anların kahramanları son anlarda vurulmuştu bu sefer. Yıkıldık. Santra yaptı kırmızı formalar. Umutsuzca topu ileri doldurduk. Kenardan Bilic'in oyuncu değişikliği gelirken Rüştü 35 yaşına kadar yaptığı en düzgün vuruşla topu rakip ceza sahası içine gönderdi. Stoperlerimiz zaten ilerideydi ama Emre Aşık topa zıplayıp 2 kişiyi kenara aldı ve her zaman iyi pozisyon alan mucize adam Semih, top savunmaya çarpsa da, sol ayağıyla bizleri bu kadar da olmaz dedirtecek bir haykırışa sevk etti. Gol olmuştu. Tuncay'a ne zaman sus yapması gerektiğini konuşmadan anlattı Semih. Dakika 120+2'ydi. Golü yediğimiz dakika ise 118'in sonları. 2 dakika önce çılgınlarca sevinmelerine bin pişman Hırvatlar yerdeydi. Penaltıları kazanacağımız o kadar açıktı ki, kimse acaba bile demiyordu. Elemelerde Rusya ve İngilizler'i ekarte eden, gruplarda Almanlar'ı yenen, genç ve sert, Modric ve Rakiticli yükselen yıldız Hırvatistan Türk liginin gol kralının az kullandığı ayağından çıkan şuta mağlup olmuştu. Sonra beklenen oldu; Modric ve Rakitic kaçırdı, Petric'in vuruşunu Rüştü çıkardı. Arda, Srna, Semih ve Hamit attı. Yarı finale böyle harika bir maçla çıktık. Maçı 90 dakika içerisinde kazansak ne biz bu kadar sevinirdik, ne de Srna hüngür hüngür ağlardı. Şimdi rakip Almanya. Tarihimizde ilk kez Avrupa Şampiyonası'nda yarı final oynayacağız. Yıl 2008.
1 comment:
Don't call it a come back. We were always there...
Post a Comment