Beklenen oldu diye düşünüyorum. GS burada büyük bir avantajı yitirmişti. 2 ayaklı maçta evinde 2 gol yiyip Bükreş'e gol atmak zorunda kalarak gitmesi kayıptı. Bu sefer kadro daha doğruydu, Linderoth'un sağ bek olması dışında. Kötü mü oynadı, hayır ama ileriye yeterli desteği veremedi. Skibbe isimlere bakarak kadro yapmaya devam ederse, takım olma imkanı çok düşer. Üstelik bu genç ve yetenekli jenerasyon için doğru hoca olduğunu düşününlerin fikri ortakken, repütasyonu bu şekildeyken. GS'nin üretken olamayışını sadece yetenekli ayakların durağanlığına bağlamak yanlış olur. Steaua çok üst düzey bir takım olmayabilir ama yeteneklerini bilen sert bir takım. Tribünleri de unutmamak gerekir. İnsan seli şeklinde bir yapı oluşturan korkunç Barça taklidi formalar ve bayraklarla dolu bir güruh. Tribünde çıkış kapısı olmadığından mı yoksa kapılar insandan gözükmediğinden mi bilemedim. Her orta, her pas duvara çarpmış gibi döndü. Rumen milli takımının bilinmeyen yüzleri ve ilk maçın etkili oyuncuları GS'ye fırsat vermedi. Arda 3 kişiyi üst üste geçmek zorunda kaldı. Nicolita golü attığında Partizan'ın değil Steaua'nın daha ateşli olduğunu anladık.
Diğer maçta ise Alex'in geçen seneden beri eline aldığı liderlik göze çarptı. Takım sıkıştığında yaratıcı oldu, rakibi yıprattı, arkadaşlarını oynattı. O FB'ye gelmiş geçmiş en büyük futbolcu, buna hiç şüphe yok. Semih'in renklere aşık fedakarlıkları artık geri plana atılmamalı. FB eksik hal ve kadrosuna rağmen, Gökhan ve Maldonado'nun, hatta CL'de en fazla maça çıkan oyuncu olma motivasyonuyla sahada olan Carlos'un yardımıyla turu araladı. Hakemi görünce gözlerime inanamadım. Gonzalez'in bu maçta, üstelik içeride Guzia - kenarda Aragones varken olması avantaj yarattı. Önemli olan burayı geçebilmekti. Gerisi ne kadar gelecek, bu Aragones'in kadroyu sahaya ne kadar etkin yaydığına bağlı. Ama şu an orta sahanın güçsüz durduğu açık, kanatların Deivid'in dönüşü sonrası sol tarafa kalite getirmesi şart.
No comments:
Post a Comment