Friday, 26 February 2010

5 takım; 38 maç, 7.3 puan

mazlum NTVSpor’daki haberin başlığı buydu. Çok güzel özetlemiş futbolumuzun çapını. Biz buyuz. 2010’da da bu kadarız işte. Aşağıda yine yokuz, Avrupa’da Türk takımı dün itibariyle kalmadı. Hakeme kızıp 5 dakikada çift sarı kart gören mi istersiniz, yoksa rakibin rüzgarından çift dalıp indirmeye çalışan mı bilmiyorum.  Adam paylaşamayan, savunma yapamayan, yıldız sayısı toplamda 2 olan, forvetsiz 2 takım. Lille takımının teknik direktörü FB’nin gol bulacağını ve sonra geri yaslanacağını biliyorduk diyor, bu kadar öngörülebilir bir taktiği vardı Alman Daum’un.gsmazlum Kapasitemiz bu kadar, lobimiz hiç yok, yine evimize döndük, birbirimizi yemeye devam. Transfer hataları, hoca yanlışları, bireysel hatalar ve yetersizlikler. Bunlardan bahsediyoruz hep. Neye yarayacaksa!

RUBIN KAZAN - WOLFSBURG
JUVENTUS - FULHAM
VALENCIA - W.BREMEN
HAMBURG – ANDERLECHT
PANATHINAIKOS - S.LIEGE
BENFICA – MARSILYA
LIVERPOOL- LILLE
A.MADRID - SPORTING LIZBON

Thursday, 25 February 2010

Şampiyon

jose Stamford Bridge’de asla kaybetmedim!

Inter’in 2-1 kazandığı Chelsea maçı sonrası; tabii ki Jose Mourinho…

Eğlence

insaf Akşam Lille maçının 11’i, ne diyim, yorum yok.

Volkan

Bekir Önder Bilica Deniz

Gökhan Selçuk Emre

Alex

Semih Güiza

Tuesday, 23 February 2010

Tozlu Raftaki Kitap

emreagla Bildik bir hikaye bu. Takımdaki ilk dönemi başarılı bir hoca tekrar denenir. Ve başarısız olur ikincisinde. 18 gün içinde 3 kere karşılaştığı bir takıma 2 kere mağlup olan, hem de her ikisinde de 3’er gol yiyen bir takım var karşımızda. Takım savunmasının çok alt seviyede kaldığı, oyun temposunu ayarlayamayan, son 5 maçında 3 mağlubiyet-2 beraberlik almış bir şampiyonluk adayından bahsediyoruz. Öne geçtiği iç saha maçlarını bile önde bitiremeyen. Takımda sol bek, sol açık, sağ açık, forvet, stoper yok. Transfer yok. Taraftarı kandıran, daha da acısı kendini kandıran teknik ve idari bir kadro. Üzüntüden başka birşey yok tabii sarı lacivert camiada. Ezeli rakip atılım ve vizyon sahibi işler yaparken Zico sonrası küçülmeye devam eden bir kulüp. Zico’nun lanetidir belki; ne o hayretti ne de kulüp ayrılık sonrası. Haftasonu derbide oynanan futboldan sonra maç güzel de başlamıştı aslında. 2-0 öne geçen ev sahibi ne yapıp edip maçı rakibine verdi. Lille maçındaki olası bir kötü sonuç sezonun tamamının teslim edilmesi demek. Zaten Avrupa hırsı olmayan, belki de Avrupa’da hırs için futbol takımının yetersiz olduğunu bilen yönetim lige odaklanır. Kupaya bir şekilde yine veda edilir. Güiza’ya sahip çıkılır, Santos-Bilica-Vederson-Cristian Brezilya milli takımına her an çağrılabilir. 3 sene şampiyonluk saçmalığı yazılır, çizilir. Başkandan korkan kalemler eleştiremez. Yine kanarız bu masala. Belki istifa edip geri bile gelirler sezon ortasında. En efsanesi de Daum’un yerine Aykut Kocaman’ın geçmesi olur. Zavallı kalbim, dayan…

Monday, 22 February 2010

Gerçek(Real) Madrid

madridvillareal Dehşet bir maç çıkarmışlar. CR9 ManU’dan kalma günlerindeki gibi bir 90 dakika çıkarmış. 2 gol, 1 asist, 1 penaltı… Villareal iyi savunamamış kalesini, hep bir gol geriden gelmenin cesaretiyle ileri de çıkmışlar. Ronaldo’nun muhteşem frikiğine Senna daha klasik bir şandelle cevap vermiş. Sonra yeni adamım Higuain tabii ki 2 gol bulmuş. Kaka-Ronaldo güzel paslaşmalar ve asistlerle maçı 6-2’ye taşımış. Yine de sağlam bir takım görüntüsünde değiller. Gol ayakları inanılmaz, Benzema-Raul kenarda. Pellegrini’ye inanıyor takım, Granero’nun düzenli ilk 11’de yer bulması ileri atılmış bir adım. Yine de Barça seviyesine gelmelerine daha vakit var. Ronaldo forma girdikçe Katalanlara yaklaşacaklar. Ön liberolarla forvet oyuncuları arasındaki mesafeyi  ve çizgiyi daha hızlı açıp kapatmak zorundalar. Yoksa at Ronaldo’ya koş-koş oyna iş değil. Zaten her maçta gol yemeleri asıl handikapları. Bireysel isimler çok parlak ama takım savunması hala zayıf. Lyon gibi ekipleri devirememelerini buna bağlamak yanlış olmaz.

Sunday, 21 February 2010

Hiddink ve Türkiye

guus-hiddink-victory-water Bir önceki Türkiye macerasını hepimiz biliyoruz Hollandalı teknik adamın. Dansözler, flaşlar… Komikti. Kariyerinin hiç de fena olmayan bir döneminde onu Türkiye’ye getirmek büyük iş, bunu kabul etmek ve başaranları kutlamak lazım. Çok önce değil, geçen sene Chelsea’yi binbir ricayla çalıştıran bir adamdan bahsediyoruz. Rusya’da yaptıkları, diğer küçük futbol ülkelerinde başardıkları yadırganacak işler değil. Yaşayan birkaç efsane hocadan biri gerçekten. Elinde iyi bir kadro, başarıya hatta finallere gitmeye aç bir takım, maddi kaynakları sağlam bir federasyon ve dengesiz bir kamuoyu var. Her fırsatta eleştirmek için bahane arayan, yıllarca tüm dünyaca kabul edilen kariyerleri bir kalemde silen cahil kalemler. Duygusalız, her konuda olduğumuz gibi futbolda da çok duygusalız. Senelerce bu kadar emek, para, ilgi, sevinç, kavga harcamış olmanın hırsından belki de. Bu emek başka bir spora, mesela basketbola kaydırılmış olsa şu an değil Avrupa’nın Dünya’nın en önde gelen basketbol ülkelerinden biri olabilirdik. Hiddink Rusya ile nereye kadar gidebileceğini biliyordu. Yeni federasyon başkanıyla devam edemeyeceğini de. Bu takımla şampiyon olabileceğini de biliyor. Buraya gelmesi için çok iyi para almıştır mutlaka ama Otto Rehhagel’in yaptığını tekrarlamayı da çok istiyordur. FB macerasından sonra buraya gelmesi buradan sanıldığı gibi bıyıklı Türkleri sevmeyerek ayrılmadığını da kanıtlıyor bence. Ya da herşeyi o kadar da ciddiye almadığını. Türk A Milli Futbol Takımı büyük bir taktisyene emanet. 2012 ve 2014’te en az bir yarı final görebileceğimiz umudunu taşıyorum.

43 Yıl Sonra

kupafbülker

UEFA’da Diğerleri

panaroma Liverpool’un bu turu geçip geçmeyeceği meçhuldü bende. Nitekim 81’de N’Gog’un golüyle zar zor 1-0 kazanmışlar evlerinde. Rövanşta turu geçebilecekleri şüpheli. Muhtemel bir FB-Liverpool eşleşmesi her iki takımın ilk maçları sonrası hayal gibi. Hayalim suya düşecek. Kadıköy’de FB-Lpool maçı…

Everton formunu sürdürüyor. Yine kazandılar ama gol yemeleri onlara Portekiz’de sorun yaratabilir. Rubin’de Boukharov 2 güzel gol attı, ilki müthiş. Amauri Ajax’a 2 İtalyan golü attı. Valencia kalecisi golü yumurtlayıp maçı vermiş. Twente Bremen’i de yendi. Atletico-Anderlecht maçında sahaya taraftarlar girip sopalarla kavga etmiş, büyük rezalet, ciddi ceza gelecektir. Pana-Roma maçı da iyi olmuş, İtalya’da da rövanş iyi olur.

Everton-Sporting : 2-1
Rubin Kazan-Hapoel Tel Aviv : 3-0
Ajax-Juventus : 1-2
Club Brugges-Valencia : 1-0
Villareal-Wolfsburg : 2-2
Standard Liege-Salzburg : 3-2
FC Twente-Werder Bremen : 1-0
Lille-FB : 2-1
Athletico Bilbao-Anderlecht : 1-1
FC Kopenhag-Olympique Marsilya : 1-3
Panathinaikos-AS Roma : 3-2
Atletico Madrid-GS : 1-1
Fulham-Shakhtar Donetsk : 2-1
Liverpool-Unirea Urziceni : 1-0
Hamburg-PSV Eindhoven : 1-0
Hertha Berlin-SL Benfica : 1-1

Friday, 19 February 2010

Sağlam Maç Listesi

top10worldcup_bucket

TSL

BJK-GS : 21.02 Pazar 19:00-LigTV
FB-Bursaspor  : 22.02 Pazartesi 20:00-LigTV

PL

Everton-Manchester United : 20.02 Cumartesi 14:45-Spormax
Manchester City-Liverpool : 21.02 Pazar 17:00-Spormax 

Serie A

Inter-Sampdoria : 20.02 Cumartesi 21:45-NTVSpor

La Liga

Real Madrid-Villareal : 21.02 Pazar 22:00-NTVSpor

Bundesliga

Werder Bremen-Leverkusen : 21.02 Pazar 18:30
Wolfsburg-Schalke : 21.02 Pazar 18:30

Kalitesizlik

asantos Dün gece en büyük sorun forvet eksikliği ve yetersizlikti her iki maçta da. Güiza asla bu takımın forveti olamayacağını 20. defa kanıtladı. Top tutamayan, tarzı olduğu savunulan ara paslara yaptığı koşuların sonunda vurduğu topların akibetini de gördük. Bu maçta katkısı olmayacak 14 milyon Euro’luk adamın bu takımda hala ne işi olduğunu anlamak zor. Aragones’in bıraktığı miras bu diyebiliriz. Bilica’nın gerçek kalitesi Lugano sakatlanınca, bir Avrupa deplasmanında ortaya çıktı. Yenen 2 bireysel hata golü. Atılan şanslı bir gol. Vederson geldiğinden beri bunları deniyor, 100 şut çektiğine şahidim, ilk defa bir tanesinin kaleyi tuttuğunu ve gol olduğunu gördüm. Özer sahada yoktu, Daum Topuz değişikliği için neden 70 dakika bekledi anlaşılır gibi değil. Takımın UEFA için bile yetersiz olduğu çok açık, Semih neden bu halde yedek bilemiyorum. Yerel lig şampiyonluğu sadece yönetimi ve Daum’u mutlu edecek, görevlerinin başında kalmalarını sağlayacak. Ama gerçek taraftarı asla mutlu etmeyecek. Çünkü onlar Zico ve yarın finalde Chelsea’yi sallayan takımı istiyor. Dün geceki rakibin Fransa Ligi’nin en çok gol atan takımı olduğunu elbette unutmamalıyız. Frau-Hazard-Gervinho gibi üst düzey adamlara sahipler.agüeroatlgs GS maçına gelince. Forvetsiz, hücum oyuncusuz, orta saha adamlarıyla müthiş sonuç aldı GS. İyi top oynamadılar. Atletico Madrid’in neden ligde aşağılarda olduğu dün gece ortaya çıktı. İstikrarsızlar. Bir hafta önce Barça’yı yenip, dün 1-0 öne geçtikleri maçı koparamadılar. Tribünde taraftar sayısı azdı, bu maçı önemsemedikleri ve UEFA’nın onlar için bir anlamı olmadığı açık. Servet’in bacak arasından topu geçiren, hatta az kaldı kendi de geçecek olan Agüero yerli savunmamızın gerçek kalitesini ortaya çıkardı. Keita dışında etkili olan kimse yoktu, Dos Santos’un koca bir 45 dakika ayağına top değmemesi bu kadar ümit bağlanan transferlerin geleceğini sorgulatıyor insana. GS Baros-Kewell’a sahip olsa Madrid’den evine galibiyetle gidebilirdi. Bu maçın bir benzerini Ali Sami Yen’de görebiliriz. GS’nin turu atlama şansı FB’ye göre çok daha fazla. Daha mutlu dönüyorlar ama gelecek için bu performanslar umut vermiyor. Forlan-Agüero-Siamo-Reyes’in rövanşta yine formsuz olmalarını umalım.

Thursday, 18 February 2010

Yaşargiller

Anlatılır durulur FB'li Yaşar'ın efsanevi gol yiyişleri. Hayrettin'in yaptıkları. İnsan bunların benzerini CL'de hem de bir İngiliz takımında görünce hoşuna gidiyor. Porto deplasmanı her zaman zordur. Kadrosu her zaman iyidir, kağıt üstünde iyi görünmüyorsa daha da tehlikelidir. Güney Amerika'nın genç yetenekleri burada parlar, herkes Porto'ya gidip sıçrama tahtasına basmak için can atar. Arsenal maçı da bunlardan biriydi. Seaman'dan beri eli ayağı düzgün bir kaleci bulamadı Wenger. Almunia-Fabianski... Al birini vur ötekine. Dün gece de "yedek" kaleci vardı ilk 11'de. Fabianski sağ açıktan gelen ilk ortayı içeri yumurtladı. Sonra veteran Campbell 1-1 yaptı maçı kafa golüyle. Adam hala taş gibi görünüyor. Ta ki 2. yarıda verdiği geri pası Fabianski kolları arasında kucaklayıncaya kadar. Orada çöktü, yorulduğu ve yaşlandığı belliydi.
Çakal Porto'lu topu aldı, bekletmeden tüm Arsenal uyurken pası verdi. Ceza sahası hatta altı pasta. Arkadan gelen trailer golü yaptı! Hakem golü de verdi, Henry'nin elini görmeyen hakem. Bu sefer bir Fransız'ın canını yaktı, Wenger'den çıktı acısı. Arsenal muhtemelen turu geçecek ama kalecileri olmadan yine çeyrek ya da yarı finalde takılıp kalacaklar. Rüştü bile Fabianski kadar hata yapmadı!
Diğer maçta ise Bayern son saniyede geçti Fiorentina'yı. Maç, yayından mı kameradan mı bilinmez sanki topa dokunma anıyla ayaktan uzaklaşma anını çok kısa gösteriyordu. Ya da saat geç olduğu için benim gözler yat uyu diyordu. Zaten yatılasıymış maç da. Özetlerde sadece Robben var. Hala neden bırakıldığını anlamadığım adam. Hala neden Almanya'da olduğunu bilmediğim adam. Allianz Arena'ya bir türlü ısınamadım. Geçen seneki Chelsea-Barça maçının olay hakeminin verdiği penaltıyı gole çevirmiş Robben. Robben sağ açıkta harikalar yaratırken müzmin huysuz Ribery de sol açıkta takılmış maç boyunca. Nihayetinde Fiorentine bir gol bulmuş, uyuz alman golcü Klose son dakikada altı pastan kafayı içeri sokmuş. İtalya'da herşey olur, Robben oynamazsa.

Wednesday, 17 February 2010

Rooney

Star TV'nin D-Smart'a yar ettiği CL maçlarını izleyememenin hüznüyle bu sabah izledim golleri. Müthiş maç olmuş. UEFA bu tur itibariyle CL maçlarını 2 haftaya yaydı. İyi de etti, daha çok maç izleriz diyoruk ki yayıncı yaptı yapacağını. Neyse biz maça bakalım. Daha ilk dakikada Ronaldinho’nun şutu savunmaya çarpıp Van der Sar’ı contre-pied’de bırakınca Milan avantajlı başlamış maça. İlk 15 dakika fena gelmişler ManU’nun üzerine. Leonardo oldukça cesur çıkmış maça, burada avantaj yakalayamazsa İngiltere’de şansı olmadığını biliyor çünkü. Pato-Ronaldinho-Huntelaar ilk 11 için birlikte fazla iddaalı olmuş. Ferguson tek forvet çıkmış, tecrübeli Scholes’a deplasmanda güvenmiş, Pirlo-Ambrosini karşısında sağlam durması gerektiğini ve hata sayısının az olmasını düşünmüş olmalı. Fletcher-Carrick-Scholes’dan daha sağlam iki yönlü orta saha kaç takımda var ki? Fletcher’ın her geçen gün daha da parlaması da Alex’in yeni işi. Aslında Ronaldo’nun ayrılmasıyla beraber daha da parlayan, takımın lideri bayrak adam Rooney oldu. Fletcher ile birlikte attıkları son golde antrenmandalar sanki. Milan için umut yok bence, bu iş San Siro’da bitti.
Diğer maç ise Lyon-R.Madrid’di. Yine yendiler Madrid’i. Pellegrini’nin 11’i sağlam bir 11, hatta ideal 11 Madrid için. Gerçek Diarra çakmasının yerini almış, yanında Xabi ve Granero. Kaka-Ronaldo Higuain’e destek veriyor. Ama pozisyon bile bulamamışlar. Tek atakları Higuain ile, o da Casillas’ın degajıyla, rakip kaleci güzel bir refleksle önlemiş tehlikeyi. Madrid’in İspanya’da turu geçeceği kesin gibi. Lisandro Lopez eğer Casillas’ın hatasını değerlendirip 2. golü bulsaydı farklı olabilirdi.

Sunday, 14 February 2010

Kolayı Zor Yapma Ustası

Son 2 lig+1 kupa maçında FB'nin bu yönü ağır basıyor. Maça iyi başlayıp kontrolü ele alıyorlar. Rakip çekingen başlıyor, siniyor, 2. golü bulamıyorlar ve sonunda gol yiyorlar. Rakibin kendine güveni geliyor, hırslanıyor, bastırmaya ve çıkmaya başlıyor. FB defansta müthiş açıklar veriyor. Sol kanat tam bir rezalet. Santos çıkıyor, geri dönemiyor, dönse de savunma yapamıyor. Sol kanattan sürekli açık verirken bir yandan da göbekte yapılan hatalar buna eklenince FB maç kazanamıyor, 1 puan alabiliyor. Liderliği de nihayetinde kaybettiler. Alex gol bulamıyor, bu ara formda günlerinde değil, standart oynuyor. Kanatlarda da adam eksilten oyuncu eksikliği çekiliyor. Topuz hala istenen seviyede değil, olsa da fuleli değil. Özer sol açık değil. Oynaması gereken yer göbek. Cristian alternatifi olmayan bir adam, yeterli bulmayanlar ona Türk Ligi'nde bir alternatif sayamadıkları sürece onu savunmaya devam etmeli takım. Kısacası FB'nin eksiği bir adet Keita. Maçı koparacak, adam eksiltecek fuleli bir kanat oyuncusu. Uğur Boral'ın sakatlanmadan önce takıma ne kattığını şimdi herkes daha iyi anlayacaktır. Zico Uğur'a top ayağına geldi mi çalım at diye boşuna söylemiyordu. FB, Diyarbakır-Bursa-Manisa maçlarında ciddi kayıplar verdi. Lugano'suz oynamanın cezasını çekiyorlar, Bilica gerçekten bu takımın oyuncusu değilim diye bağırıyor, üstelik çok formda ve iyi oynuyor olsa da. Diyarbakır Saraçoğlu'nda sert savunma yapıp dönen topları forvetlerine toplattı, puanı aldı gitti. Bursa karşısındaki eksik kadroyu iyi kullandı. Manisa ise 2. yarı hiç gol atmamış bir takım olarak, üstelik Mehmet Nas-Erman Kılıç-Ersan Martin kenardayken (Nas sonradan oyuna girip etkili de oldu) maçı dengeledi. İlk atılan golde Deniz-Bilica aynı adamın üzerinde Santos'u kovalıyordu, Cristian ise Isaac'i. Takım savunması Lille deplasmanı öncesi çok kötü sinyaller veriyor. Fransa deplasmanında bu savunma iyileşme göstermezse tur ilk maçtan hayal olur.

Friday, 12 February 2010

At Last

At last
my love has come along
my lonely days over
and life is like a song

Ooh, yeah, yeah
At last
the skies above are blue
My heart was wrapped up in clover
the night I looked at you

I found a dream
that I could speak to
A dream that I
can call my own
I found a thrill
to press my cheek to
A thrill that I have never known
Ohh, yeah, yeah

You smile
you smile
Ooh and then the spell was cast
And here we are in heaven
for you are mine at last

Thursday, 11 February 2010

Diaby

Wenger'in büyüttüğü yeni yıldız yine genç bir Fransız, Diaby. Viera sonrası Fabregas'ın yanına denenen onca genç yetenekten sonra bir tanesi süper yıldız olma yolunda ilerliyor. Tipik bir ön libero, sert, uzun, ayağına hakim, kafa topu vermeyen dinamik bir adam. Liverpool'u 1-0 yendikleri maçta ligdeki 7. golünü attı. Liverpool hala 1 ileri 2 geri. Jovanoviç'in transferi Liverpool'a dair tek haber. Dönelim Diaby'ye. Bu sezon 27 maç, 7 gol, 6 asist ve milli takımla muhtemelen Dünya Kupası'na gidecek. Song ve Denilson'un sakatlıkları önünü oldukça açmışa benziyor. Bu tip adamların tecrübelenip takımda kalmaları Arsenal'e şampiyonluk yolunda ivme kazandırabilir. Fabregas'ın muhtemel Barça transferi sonrası takımın ortasına yeni bir yıldız şart. Diaby-Arshavin orta ikilide oyunun çift yönünü oynayabilir ve üst düzey bir takım için yeterli eforu verebilirler. Wenger eğer stat finansmanının sonunu getirebilirse şampiyonluğa oynayabilir.

Tuesday, 9 February 2010

Ligimizin Çapı

Marcelinho, Carlos, Lincoln ve daha niceleri. Brezilyalılar bizden sonra ülkelerine dönüyor, üst düzey başka bir lige ya da paralel bir mücadele de yer almıyorlar. En son Lincoln de takım bulamayıp ülkesine gitti. Bu aslında saedece Brezilyalılara özel bir durum değil, gelen çoğu yabancı için geçerli. Üst lige giden sadece Anelka'yı hatırlıyorum. Yayın gelirleri büyüyen ligimizin bu yanı küçülmeye devam ediyor. Çünkü onları ancak 30'larından sonra, düşüşe geçince alabiliyoruz. Ya da onları almayı tercih ediyoruz. Biraz isim, biraz kariyer kaygısı, biraz da kompleks. En son gelenlerden biri Elano. Elano düşüşe geçtiği dönemde gelmedi buraya, hala ismi bilinen bir adam, milli takıma giriyor. GS sonrası nereye gideceği bizim ligimizin aynası olabilir. Ya da kalıp başarılara imza atması. Ligin değeri böyle yükselebilir, yayın gelirleriyle değil. 17 takımx8 yabancı kontenjanından kaç tanesi PL-La Liga-Serie A'da oynayabilir? Bence;

Elano
Keita
Lugano
Güiza (kesinlikle oynar)
Ernst
Makakula
Gutierrez

Başka?

Sunday, 7 February 2010

Mersyside Derby

Benitez takımı ne yapar? Koşar, iyi savunma yapar, mücadele eder, savaşır, alan savunmasını bunaltıcı seviyede yapar, gol bulur, üstünlüğü korur. Hollandalı oluşuna bir türlü inanamadığım çarpık bacaklı nefer Kuyt bir yanda Tim Howard diğer yandan Leon Osman çekerken havada yan asılı kalıp Gerrard'ın kornerine kafayı dokundu. Golü buldu ve korudu Liverpool. Oyun oynamadılar. 7 maçtır yenilmemenin sırrı yok, 2 beraberlik 5 galibiyet. Koşuyorlar, sol bekte Insua (kambur Arjantinli) takımın kalitesinin değişimindeki gösterge. Başka da birşey yapmıyorlar. PES'te bu takımı alanın avantajı iyi savunma yapmasıi kafa topu vermemesi ve Gerrard-Torres ikilisinin defansın içinden geçebilmesi. Devre arasının tek icraati Maxi Rodriguez katkı yaptı bu maçta. Ama sakatlar ve gidenler dengeyi öyle bozdu ki Liverpool puan tablosunda bu yerini çok zor korur gibi görünüyor.

Tuesday, 2 February 2010

Keane

Sevdiğim adamdır. İtalya'ya gidişini anlamadığım, Liverpool'a gelişine çok sevindiğim, sonra yitip gidişine üzüldüğüm adamdır. Kral golcüdür. Tottenham'da sefil durumdaydım diyerek gitti Celtic'e; bu takımın da taraftarıymış! İrlanda doğumlu forvet; Inter'e gittiği 2000 yılının ardından sırasıyla Leeds-Tottenham-Liverpool-Tottenham ve son olarak Celtic'de forma giydi. Londra'nın zengin kulübü Tottenham'da 6 senelik ilk macerasında takımın liderlerinden biri olmayı başarmıştı. Ancak Liverpool ve sonrasındaki kariyeri ne yazık ki onu düşüşe geçirdi. Kadroya giremezken, bir geri dönüş yaşamıştı Benitez'in takımında. Forma da girmişti ama Benitez nedense onu takımda istemedi, paraya ihtiyacı vardı ve gönderdi. Voronin'in kalmasını istedi demek ki! Esas golcüsü (Torres) sakatlanan bir takımın böyle bir ikinci adama hep ihtiyacı vardır halbuki, N'Gog ya da Babel yetmiyor her zaman. Tottenham'da ise Defoe'nun bu sezonki muhteşem performansı ve kadro derinliği (Pavlyuchenko-Crouch-Gudjohnsen) ona ilk 11'i zorlaştırdı. Yaşı 29 ve en verimli dönemini ne yazık ki İskoçya'da harcayacak gibi görünüyor.