Sunday, 31 January 2010

Other

Haftasonunda geri kalanları derlemek lazım. PL'de haftanın maçı çok kolay geçti ManU için. Arsenal'i kendi evinde 3'lemek kolay iş değil. Makinanın dişlileri işledikçe sinir bozmaya devam edecek Ferguson. Carrick, Fletcher, Park gibi adamlardan nasıl bu kadar verim alabiliyor inanılmaz. Yeni keşif sağ bek Rafael uzun yıllardır aranan kan. Alves ve Maicon'a üçüncü geliyor gümbür gümbür. İkizi ortalarda yok şimdilik, Evra'yı kesmek kolay değil. İlk gol CR esintisi gerçekten, Nani ona benzeyen stiliyle onun gollerinden birinin başlangıcını izletmiş. Çalımlar ve aşırtma, Almunia içeri tokatlayınca maç ManU'nun istediği hale geldi. Sonra bir kontraatak ve Rooney'nin inanılmaz koşusu. 6 kişinin içine en geriden gelip çakmış çilli. Sonra Park'tan bir gol daha. Vermaelen yine golünü attı ama Wenger mutsuzdu. Arshavin ayakta kalan tek adamdı. Yükselen performansı yine ileri taşıyamadı Arsenal ve büyük abi hesabı kesti. "Chelsea'yi ben kovalarım, sen değil kardeş" dedi ve gitti.Biraz da Bundesliga. TRT'nin 3. kanalına atıp unutturduğu Alman Ligi, kora kor devam ediyor. Lider Leverkusen 44 puanla en üstte. Takımı golcü Kiessling sürüklüyor. Arkasında toparlanan Bayern var 42 puanla. Mainz'a 3 attılar bu hafta. Robben geçen hafta frikikten Bremen'i deplasmanda hırpaladıktan sonra bu hafta da golünü atmış, Van Gaal ile mutlu. Schalke 41 ile üçüncü. Son sırada ise Hertha var. Bu sezon kötüler ve küme düşmemeye oynuyorlar. Bundesliga'ya biraz daha sarıp tekrar yazalım.
Son olarak La Liga. Sonuç veya maçlar değil, 2 güzel hareketle devam edelim. Guti Deportivo deplasmanında Benzema'ya öyle bir asist yapmış ki bu adam niye banko oynamaz dedirtiyor. İkincisi ise eski Madridli yeni Sevilla'lı Negredo'dan Valencia'ya geliyor. Aşırtma gol muhteşem. (Negredo+Granero alınsın, TSL oynanmadan kazanılır!) Bu arada Barça-Madrid neden hep Cumartesi oynuyor, bunu da çözebilmiş değilim!!!

Guti - Negredo

Denizli-GS

Rijkaard'ın farkı bu. Kenarda Ayhan dururken Emre Çolak'a şans verebiliyor. Dos Santos'a Barça'da şans verdiği gibi. Emre teknik, solak, oyun görüşü yüksek olan 18'lik genç bir futbolcu. Belli kumaş çok iyi. Bu yaşta şans bulması ve hiç de sırıtmaması büyük şans. Bu gençlerin yanı sıra göbekteki Neill gibi soğukkanlı bir tecrübeye de ihtiyacı vardı GS'nin. Gökhan Zan'dan sonra ilaç gibi geldi tabii. Ama yine de çok pozsiyon verdiler. Mustafa Sarp'a yardım etmesi gereken Elano sahada gezinince kaçınılmazdı bu. Takım savunması iyi değildi. Bireysel yetenekler ve dirençsiz Denizli olmasa karşıdaki, GS de böyle oynamazdı herhalde.
Geçen hafta FB'yi zorlamışlardı, bu hafta GS'yi denediler ama golden sonra golü çok erken yediler. Angelov kötüydü, bitiremedi pozisyonları. Engin'i beğendim, teknik ve hırslı bir forvet. Braga da epey zorladı beyaz formalı GS'lileri. Batista'yı andırdı bana. Maçın sonlarına doğru Dos Santos forvete geçti, Barış sağ beke, Uğur sol beke. Caner de sevdiği ve etkili olduğu sol açığa. Gerçekten etkili oynuyor ve adam eksiltiyor burada. Herkesten iyi şu an bu pozisyonda. Arda düşüşte, Keita'yı da çok arıyor GS. Takım tamamlanınca, Jo da forma girerse GS çok spektaküler bir takım olabilir. Ama geri dörtlüden sonrası bu kadar alternatif doğru yönetilirse tabii. Rijkaard; ismi bunun çok üstünde bir adam, yönetmeli de.

Sivas-FB

Önceki gün uçakta bir sürü problem yaşandığı ve Sivas'ta hava koşullarının sert olduğu yazılarıyla başladım güne. 15'te 377. kanalı açınca gördüğüm zemin şaşırttı beni. Futbol oynanabilecek bir zemin, en azından Kadıköy'den daha iyi olduğu kesindi. Eksik FB kadrosu mecburen biraz ofansif bir kadroyla çıktı sahaya. Görev adamı Deniz bu sefer stoperdeydi. Bu adamı sol bek, sağ bek, stoper, ön libero, kanat oyuncusu olarak gördüm bu takımda. Zico zamanında orta sahada Makalele paralelinde bir performansı vardı. Bugün de görevini yaptı, biraz da Sivas'ın yetersizliği çok iyi gösterdi orta ikiliyi. FB böyle bir adamı 10 sene daha bulamaz. Onunla aynı şansı bulanlardan Selçuk asla gelişmeyen futboluyla yine ömür törpüsüydü. Aynı şekilde Vederson da vasattı, ne hücum yaptı ne savunma, golü de yedirdi hatasıyla. Uzun süren sakatlığı sonrası Mehmet Yıldız, Sivas'ın herşeyi, lideri geri döndü, hem de golle. İlk 25 dakika, yaratıcı adam eksikliği gün yüzüne çıktı, sadece Özer'in çalımı pozisyona soktu takımı. Semih, kötü zamanda ve düşüşte olmasına rağmen 2 golle buldu kendini. Sonra da Uğur çıktı sahneye. Soldan aldı, gitti, çalımladı, sağ içe girdi, aynı şekilde 2 gol attı. Bence sol ikili Santos-Uğur olmalı. Cristian-Emre ikilisine alternatif yaratıyor Özer, genç maestro. Topuz bana Tayfun'u hatırlatmaya başladı. Hep standart ama asla üst düzey değil. Kalitesini bir türlü gösteremiyor. Nihayetinde 5 gollü rahat bir deplasman galibiyeti. Az gidilecek deplasmanlardan biri kayıpsız bitti. Sivas bu haldeyken pek deplasman sayılmaz ama Deniz Semih'e uzun pası atmasa maç farklı olabilirdi. Son dakikada Önder'i de kazandı Daum, Uğur'un yanı sıra.

Thursday, 28 January 2010

Latest Headlines

  • Robinho Santos'a kiralık gidiyor.
  • Mutu'da yine yasaklı madde bulundu.
  • Tottenham Gudjohnsen'i kiraladı.
  • Inter ve Mourinho evinde yenilmiyor, Juve maç kazanmıyor. İtalya Kupası : Inter-Juve : 2-1
  • Yıldıray kiralık Blackburn'de.
  • Nonda gitti, vefasız oyun şu futbol.
  • Juventus Rafa Benitez'in peşinde. Liverpool'da çöküşün son perdesi.

Çayır Çimen

Kupa maçı sonrası Avni Aker...

Sinir Bozan Adam

Evet Rooney sinirimi bozuyor. İngilizleri, İngiltere'yi, PL'yi, Ada'yı çok sevmeme ve hiçbir ön yargım olmamasına rağmen, Rooney sinirimi bozuyor. Çilli şımarık İngiliz ergeni görüntüsü değil bunun sebebi. Kırmızı şeytanlarda Ronaldo'nun bağıran çağıran ekürisi olması da değil. Sorun küstah ve iyi olması. City ile yapılan Carling Cup rövanş maçında Given 92'de inanılmaz bir kafa topunu çıkarırken maçın uzatmaya gitmesini ve Tevez'in muhteşem golünün intikama dönüşmesini bekliyordum. Ancak yaşlanmayan kaptan Giggs'in bindirmelerinin sonuncusunda Rooney kafa golünü yaptı, Given yıkıldı, Tevez kafasını öne eğdi, Mancini atkıyı bollaştırdı!, maç da bitti.

Wednesday, 27 January 2010

iPad

Yeni kurcalama konusu bugün basın toplantısı yapılan iPad. iPhone'un büyüğü, e-book reader, web için sofistike tablet, 1 haftalık bekleme süresi, 10 saat video izleme imkanı. Avrupa'da SIM kilitsiz sunulacak, Amerika'da AT&T ile kontratlı. Tutar mı? Tuttu bile.

http://www.apple.com/ipad/

Çıtır Transfer

Daha geçen gün yazmıştım Racing Santander'in genç yıldızı Canales'i. 6 senelik sözleşme için anlaşmış Valdano. Kontratın ilk yılını kiralık olarak Santander'de geçirecek. Eğer Madrid 2. veya 3. senelerde de Canales'i kiralamak isterse, genç oyuncu sadece Santander'e gidebilecek. Madrid'in Ronaldosu var ama genç bir Messi hiç de fena olmaz. Canales'i izlediğim kısa özetlerin tamamında etkilendim.

Vizyon Satın Almak

GS Rijkaard'ı takımın başına getirirken sadece bir teknik direktör değil, aynı zamanda bir vizyon da kiralamış oldu. Geldiği günden bu yana Rijkaard gerek takıma, gerek yönetime, gerekse taraftara farklı bir bakış açısı armağan etti. Türkiye'nin anormal koşulları sebebiyle yaşadıkları adaptasyonunu geciktirse de, camianın futbol takımının nereye gitmek istediğini anlaması artık zor değil. Tarihinde UEFA Kupası olan bir takımın Canaydın yönetiminde sinesine çekilmesi ve ezeli rakibinin sansasyonel haberleriyle geride kalma devri artık kapanmış gibi görünüyor. Yaklaşık 1,5 senedir Haldun Üstünel ve Adnan Polat, daha doğrusu yönetim birşeyler deniyor. Burada bir arayış var. Futbol camiasına yakın ya da uzak herkesin tanıdığı isimler, hem de ikişer üçer giriyor sarı kırmızılı antrenman sahasının kapısından. Maliyetler de makul seviyede. Bu arayış eninde sonunda, tabii sürdürülebilir olduğu sürece, iyi bir kadro kimyası tutturulması ve sportif başarıyla sonuçlanacaktır. Rijkaard'ın bu transferlerde yol gösterici, hatta futbolcuları GS kulübüne getiren ana etken olduğunu görmek gerek. Yönetim esas transferi ilk burada yapmış görünüyor. Rijkaard'ın gelmeden önce istediği transferleri yapma şartı koyup koymadığını bilmiyorum. Geçen sezondan itibaren yapılan işler bu sezon ivme kazandıysa, bunda geçen sezon alınan dersler ve Rijkaard'ın gelişinin büyük etkisi var. Gelinen noktada; aşağıdaki kadroyu bir PL takımında (Türk oyuncuları İngilizlerle değiştirdiğimizde) görüyor olabilirdik, ne mutlu ki Turkcell Süper Lig'de izleyebileceğiz.

L.Franco

Uğur-Neill-Servet-Hakan

M.Sarp

Keita-Elano-D.Santos

Arda

Jo

Monday, 25 January 2010

Derbinin Kralı

Kar ve fırtına eve kilitledi hepimizi. Elbette istisnalar vardı futbol sevgisinin peşinde stada koşan. 3 gün maça doyduk. Çok fazla canlı yayın var malum. 10'un üzerinde canlı yayın olunca insan seçici olmak istiyor, yoksa futbolun da keyfi kaçacak. Nihayetinde o 3 günün en doyurucu maçı son gece geldi, Milano San Siro'dan. Inter-Milan, arada 3 puan varken (Milan eksik maçı kazanırsa) siyahın mavi eşlisinin ev sahipliğinde kırmızılısını ağırlıyordu. Eksikleri olan ve arkadan kovalanan Inter bence maç başında favori değildi. Kilo veren, forma giren, forma girmesiyle takımı bir adım ileri taşıyan Ronaldinho'ydu bence favori. Eto'o Afrika Kupası'nda, Inter eksikti. En azından biz öyle zannediyorduk ki, Milito-Pandev ikilisi darmadağın etti Milan savunmasını. Aslında eksik olan Milan'ın tandemiydi. Nesta olmayınca Thiago Silva'ya yaşlı kurt sol bek Favalli eşlik etti. Kötü de oynamadı. Milan ipleri elinde tutarken uzun bir topta Abate hata yapınca Milito yapıştırdı alt köşeye. Sonra Mourinho'nun istediği maça döndü. Evinde 100'ün üzerinde maç kaybetmeme serisi yapmış efsane bir genç hocadan bahsediyoruz. Ev sahibi bu morali Sneijder'in atılmasına kadar sürdürdü. Bir pozisyonu hakemle çarpışarak kaybeden Hollandalı, hem de çok çok iyi oynarken, alkışladığı hakem tarafından dışarı gönderildi. Çıldırdı ama Rocchi maça o an sanılanın tersine hakim oldu. Mourinho sistem takıntısı olmayacak kadar vizyonu geniş bir adam. Chelsea'de 4-2-3-1 oynatıyordu, Inter'de, ligin en güçlüsü olduğunu bildiği için 4-3-1-2 oynuyor. Tabii bunlar "bence"! Sneijder atılınca 4-3-2 ile idare etti. Ve Pandev belki de Eto'o'dan çok daha iyiydi. Yeni transfer muhteşem oynadı. Rakibi Borriello topa vuramazken, o çalım attı, pas verdi, top taşıdı, top tuttu, top dağıttı ve frikikten muhteşem bir gol attı. Eto'o-Milito-Pandev-Balotelli-Arnautoviç! Kadro derinliği ortada. Leonardo ise zaten Ronaldinho'dan başka bayrağı teslim edecek kimse bulamamıştı, elindeki bu kadro ile buraya gelmesi bile büyük başarı. Hakkını yemememiz gereken diğer adam da Pirlo. Tecrübesiyle Inter'i zorlayan tek adamdı. Ama her Mourinho takımı gibi, en azından son üçü, muhteşem bir takım savunması yaptı Inter. Ön alan o kadar dardı ki, Ronaldinho şov yaparak 2 kişiyi geçse üçüncüsüne çarpıyordu. Penaltısı da vatandaşı ve dünyanın şu an belki de en iyi kalecisi Cesar'a çarptı. Kaptan Zanetti hala o kadar diri ki, en değme Inter taraftarından daha yürekli ve fanatikçe oynuyor. Saygılar sunuyorum, Mourinho gidene kadar Inter'i yakalamak zor. Zaten önce kadro kalitesinde yetişmek lazım. Juve de süründükçe Inter tekeli sürer gibi.

Monday, 18 January 2010

Kayak

30 yaşında beni bu kadar heyecanlandıran nadir şeylerden biri oldu kar. Üzerinde durabilmek bir günümü aldı. 2. gün yalpaladım, yukarılara çıktım, ve tabii indim. Müthiş bir duygu. Bembeyaz dağlar, tepeler, ağaçlar. Sessizlik. Huzur. Mutluluk. Doğaya aidiyet. Yerin tepki vermesi çok etkileyici. Toprak sizi tutar ama kar duyarlılık istiyor. Eğilmeli, ağırlık vermeli, dönmek istediğinin tersine götürüyor. Artık kış tatili kavramının içi doldu sinemde. Ailemizin spor kataloğuna bunu da ekliyorum. Yazın yiyip içip yatmaya tatil diyorsak eğer, doğayla buluşup kaymaya rüya derim artık. Geç olsun güç olmasın. Bekle hayat, arkandan geliyorum!

Thursday, 14 January 2010

Yayın İhalesi

Turkcell Süper Lig yayın ihalesinde sezonluk ihale bedeli 321 milyon dolar oldu. Kendi ülkesi hariç izlenmeyen bir lig için çok çok büyük bir rakam. Bu bedel Türk futbolu için aslında devrim niteliğinde. Geçen seneler gibi plansız harcanırsa tabii ki burada tek kazanan yine TFF olur. Ve tabii menajerler. Herkesin ağzının suyu akmıştır. Kurumsal zeminde ilerleyip kaynaklar doğru kullanılırsa bu paralarla Avrupa kupalarında ciddi ses getirecek kadrolar kurulabilir. Daha da önemlisi; adil dağıtılırsa Türk ligi içerisindeki iyi takım sayısı ve rekabet ciddi oranda artacaktır. Daha gidilecek çok yol olduğu aşağıda açık. Dünya derbisi sandığımız FB-GS maçlarını yine sadece biz izliyoruz. Portekiz, Hollanda, hatta Belçika liglerini hala Eurosport'ta izlerken gerçekten bu kadar tutkuya değer mi diye düşünüyor insan bazen...

Ligue 1-2 / 668 milyon euro
Premier Lig / 665 milyon euro
La Liga / 576 milyon euro
Bundesliga / 412 milyon euro

Wednesday, 13 January 2010

Vural Etkisi

1-3 ile geçti Kasımpaşa kupada BJK'yi. Yılmaz Vural'ın Türk futbolundaki gelgitleri çoktur. Futbolcu dövmeler, enteresan açıklamalar, tuhaf çıkışlar. Adam çok samimi. Esas problemi bu. İçten pazarlıklı değil, yalan söylemiyor, kendini farklı ya da ambalajlı göstermeye çalışmıyor. Aklına geleni söylüyor. Ve bu yukarılara çıkmasına engel oluyor. Gerçi küçük takım çalıştırmakla şampiyonluğa oynamak arasında ciddi vizyon farkı var. Hiç test edemedi bunu Vural, belki biraz Trabzon'da denedi, çok fırsat vermediler. Zaten kim fırsat vermiş ki! Tablo aşağıda. Ne kadar doğru kim bilebilir ki!

1986-1989 Malatyaspor
1989-1993 Bursaspor
1993-1995 Gaziantepspor
1995-1996 Eskişehirspor
1996-1997 Sarıyer
1997-1998 Trabzonspor
1998 Gençlerbirliği
1998-1999 Konyaspor
1999 Çanakkale Dardanelspor
1999-2000 Bursaspor
2000-2001 Denizlispor
2001-2002 Diyarbakırspor
2003-2004 Adanaspor
2004-2005 Çaykur Rizespor
2005 Ankaragücü
2005-2007 Antalyaspor
2008 Vestel Manisaspor
2008 Kocaelispor
2009 Kasımpaşa

Monday, 11 January 2010

Yaban

Başta izlemediğim için ön yargıyla kötüdür diye kurcalamadım. Haneler KanalD'de Cuma akşamları yayınlanan bir dizi. Ferhan Şensoy imzalı. En popüler karakter de Kadir İnanır ve eski Türk filmlerine atıf yapan Yaban karakteri. "Mümtaz Köpeği" ile başlayan satırları dile getirişleri arkası kesilmeyen kahkaha silsilelerine yol açıyor. Jönün yanındaki hatun da oldukça komik bir karakter. Haneler sadece Yaban ile bu işi götüremez ama birkaç karakter daha yaratırsa ekranda kalmayı başaracaktır. Arada göz atmakta fayda var, sevebilirsiniz.

Messi ve Ortalama Üstü Goller

Bu çocuk bu takımda oynadığı sürece enteresan goller atacak Barça. 4. gol tuhaf. Açık alanda fırsat yakalayınca darmadağın ediyor rakibi. Iniesta-Xavi-Messi hatta Pedro. İzleyin. 10 numarayı aldığı adama da selam olsun.

Juventus-Milan

Lige yeni çıkmışsın, şike skandalları, satılan yıldızlar, Serie B ile kulüp tarihine eklenen kara bir leke. Ezeli rakip deplasmana geliyor, elini kolunu sallayarak 0-3 maçı alıp gidiyor. Ferrara hala başta. Napoli maçının onun son nefesi olması muhtemel. Napoli 12 maçtır yenilmiyor ligde. Kulüp Ranieri'yle sezona başladığı hocayla sezonu bitirme kültürünü sonlandırmıştı. Eski dost Ferrara'ya da aynısını yapmaları muhtemel. Maçta hücum bile yapamayan Juve, ilk golü kötü Brezilyalı Melo'nun ıskasıyla kornerden gelen topa Nesta'nın çizgide vuruşuyla yedi. 2 duran top golü, 1 sağ kanattan taraftarın yaktığı tribünün sisleri arasında gözükmeyen Ronaldinho golü. Kabus bitmek bilmiyor, geri geliyor, gerçi bu kadar kısa sürede Juve'nin eski günlerine dönmesini beklemek hayal perestlik ama bize eğlence çıkıyor işte.

Sunday, 10 January 2010

Bu Maç Kaçar mı?

Inter-Siena. Kağıt üzerinde kolay maç. Beklenti düşük. Tabii ki izlenmek için öncelikli değildi. Sabah kalkınca pişman oluyor insan. Tam 7 gol. Inter kendi sahasında darmadağınık, gelmiş gitmiş maç. Sneijder niye gitti Madrid'den anlaşılır gibi değil. 2 frikik golü çakmış. Maç, 85'te mağlup Milano ekibine son anda gelmiş. Pandev'de takımda.

18" Maccarone (0-1)
24" Milito (1-1)
36" Sneijder (2-1)
37" Ekdal (2-2)
65" Maccarone (2-3)
88" Sneijder (3-3)
90+ Samuel (4-3)

Santander

18lik Canales; Santander'in blog satırlarına girmesinin sebebi. Dün akşam zappingler arasında kaçırdığım maçın özetleri Pazar sabahıma neşe kattı. Sevilla deplasmanında Santander kalesini savunadursun, kontrataklarda Sevilla savunmasını bu 18lik çocuk hallaç pamuğu gibi attı bir kenara. İlk gol kaleciyle karşı karşıya ceza sahası dışından aşırtma, 2. gol kaleciyi geçip savunmayı yatırdığı boş kale golü. Maçı da 1-2 aldılar. Goller burada.

Avatar

Awesome! Klişe şeyler söylemek istemiyorum. Gerçekten güzeldi, etkileyiciydi. Zaten önce giden dostlar o kadar pozitif yorumda bulundu ki, artık kötü demeye dilim de varmıyor. Görsel bir şölen olduğunu söylememe gerek yok sanırım. IMAX'de derinlik ve o ekrana, filme aidiyet duygusunun üst seviyeye çıktığı bir 3 saatti. Dark Knight'ta yaşadığım kadar olmasa da, etkilendim. Konu, Pandora, aşk, kötülük, hepsi dereceli konumlandırılmıştı. Hayal gücü korkutuyor bazı insanların. Zayıf hissediyorum kendimi. Yanan ağacın küllerinin üstümüze düşmesi, taşların fırladığını sanıp kafamı çekme refleksi. Komikti sonradan düşününce. Mutlaka izlenmesi gereken bir film. 2 ve hatta 3. filmin geleceğini hissedebiliyorum. Cameron zaten hissedip çoktan planlamıştır bile. Yine de bir Yüzüklerin Efendisi etkisi bırakmaması bende bir eksiklik hissettirdi filmle ilgili. Sanırım konu ve akış, görsellik kadar etkileyici değildi.

Saturday, 9 January 2010

Borriello

Adamım Borriello yine spektaküler bir gol çaktı Genoa'ya hafta arası. Pazar akşamı da Juve deplasmanında boş kalırsa can yakacaktır. Uzun süren sakatlığının ardından ilk 11'e yerleşti. Huntelaar yedek, muhtemelen gidici. Pato ve gizli forvet Ronaldinho ile uyumu çok iyi. Finishing 20 adamda. CM'de FB'ye transfer ettiğim sezon feci dağıtmıştı ortalığı. Gol kralı oldu, takımı şampiyon yaptı. Gilardinho ve Borriello'yu çok benzetiyorum. Asla süperstar olamayan ama hep faydalı ve golcü adamlar takımı sınıf atlatır. Leonardo iyi sol açıktı, teknikti, akıllıydı, Brezilyalı. Takımın neye ihtiyacı olduğunu hissetti ve işleri yoluna soktu. Akşam sırf demi-vole izlerim diye değil, bu sene PL'den daha çok kanımı kaynatan Serie A derbisini (aynı şehir takımları olmasa da büyük maçlara derbi demeyi seviyorum!) kaçırmam. Tavsiye olunur.

What's Next?

Prison Break'in bıraktığı güzel etkilerin ve bitişinin ardından kış günlerine yeni bir heyecan gerek. Sevdiğim ve ne istediğim çok belli; Science Fiction or Adventure. Araştırıp bulabildiğim, eski ya da yeni 6 dizi var.
  • Caprica
  • Flashforward
  • Heroes
  • Lost
  • 24
  • Sarah Connor
Bazılarını bir süre tırmalamışlığım mevcut. Heroes ve Sarah Connor Chronicles gibi. Caprica yeni heyecanım. BG sonrası the PLAN ve pilot bölümü, Ocak sonunda seri bölümler izleyecek. Lost'u izlememiş olmam herkesçe bir şans olarak değerlendiriliyor. Herkes "keşke izlememiş olsam, tekrar izlesem" modunda. 24 eski aşk. Flashforward ise çok popüler bu ara. Ya hep ya hiççi bir adam olarak paralel izleme süreçlerine giremeyeceğim için bakalım neye dalacağız. Heyecanı bile güzel.

Friday, 8 January 2010

Sağlam Maç Listesi

Ziraat Türkiye Kupası

Eskişehirspor-FB : 10.01 Pazar 20:30

PL

Arsenal-Everton : 09.01 Cumartesi 17:00
Liverpool-Tottenham : Ertelendi

Serie A

Napoli-Sampdoria : 10.01 Pazar 16:00
Juventus-Milan : 10.01 Pazar 21:45

La Liga

Real Madrid-Mallorca : 10.01 Pazar 20:00
Tenerife-Barcelona : 10.01 Pazar 22:00

Transfer

Kayda değer transferler başladı. Aralarında bizi de ilgilendirenler var.

Viera-Manchester City
Dossena-Napoli
Tiago-Atletico Madrid (kiralık)
Pandev-Inter Milan
Molinaro-Stuttgart
David Beckham-Milan
Diego Costa-Shaktar Donetsk

Thursday, 7 January 2010

Caprica

Battlestar Galactica hikayesinin öncesini anlatan Caprica'nın pilot bölümü yayınlandı. Seri 29 Ocak'ta başlıyor.

Caprica, 58 years before the Fall of the Twelve Colonies. Two families, the Graystones and the Adamas, are bound by a tragedy with unforeseen consequences, including the development of the Cylons.

Wednesday, 6 January 2010

Hile

Artık Barça'nın maçlarından soğumuştum. Şimdi tekrar izleyebilirim. Nou Camp'ta önce ligde Villareal beraberliği, sonra kupada Sevilla mağlubiyeti. Kupadaki maçın bahanesi nispeten daha yedek bir kadroyla çıkış olabilir. Villareal maçında ise as kadro sahadaydı. Bu kadar çok maç yapan ve bu kadar çok kupa alan bir takımın sahada hala başarıya aç olmasının şaşırtıcı olduğu kesin. Guardiola alt yapıdan birer birer yetenekleri as kadroya monte etmeye çalışarak rotasyonu kuvvetlendirmeye çalışıyor. Bunu başka bir kulüpte, ya da Barça'da farklı bir zamanda görmek mümkün değil. Ama Pep'in eli oldukça kuvvetli. Geçen sezonki başarılardan ve 6 kupadan sonra, kimse ona muhalefet edemiyor. Üstelik hala başarılı bir yeni sezonadevam ediyorlar. Yine de bu kaybedilen maçlar serisini izlemek eğlenceli. En iyilerin kaybetmesi değil mi futbolu güzel yapan?

Sunday, 3 January 2010

Kısık Gözler, Derin Ses

Bir sayfa daha kapandı hayatımızda. Prison Break bitti; dizi sayısız ölü, 3 hapishane kaçışı (alternatif sonla birlikte), sayısız satış, güzel anlar, adrenalin ve şaşkınlıklar silsilesini de aldı götürdü beraberinde. Battlestar Galactica sonrası biten ilk seri. Gerçekten güzeldi. Michael Scofield'ın gönüllerin kahramanı olduğunu söylemek gerek. Diziyi alıp götürdü, ama sonunda bizi terketmesine gözyaşlarımız izin vermedi. Kalbimizde yeri büyük, ölüp kahramanlığı daha destansı hal aldı. Ezel'in ölmesi gibi birşey bu. 4 sezon akla gelmeyen dertlerle boğuşup dert babası olan, ayıcık Linc'i sayısız beladan kurtaran, durmadan kaçan adam, her iki sonda da yitti gitti zavallı. Sara ve küçük Michael kadar biz de özleyeceğiz kısık gözlerini. Sucre'nin Mariecruz aşkı, Mahone'un elem dolu benliği sonuna kadar etkiledi diziyi. Kötüden iyiye dönen Bellick'in kendini feda etmesi neredeyse ona bile ağlamamıza yol açacaktı. Şirketin ne menem bir bela olduğunu ve meğer tüm belanın başının Michael'ın annesi olduğunu öğrenmek için 4 sezon bekledik. Scylla son sezon iliğimizi kurutan kara kutuydu. Özleyeceğiz bu seriyi, hafızalarımızda sevgili yerini aldı, ama T-Bag hücrede kapalıyken bitmesi sonuna yakışandı, kısık gözlümün ölmesi değil. Michael'ı 2011'de Resident Evil Afterlife'ta tekrar göreceğiz. Sevgiyle selamlıyorum Scofield'ımı.