Sunday, 3 January 2010

Kısık Gözler, Derin Ses

Bir sayfa daha kapandı hayatımızda. Prison Break bitti; dizi sayısız ölü, 3 hapishane kaçışı (alternatif sonla birlikte), sayısız satış, güzel anlar, adrenalin ve şaşkınlıklar silsilesini de aldı götürdü beraberinde. Battlestar Galactica sonrası biten ilk seri. Gerçekten güzeldi. Michael Scofield'ın gönüllerin kahramanı olduğunu söylemek gerek. Diziyi alıp götürdü, ama sonunda bizi terketmesine gözyaşlarımız izin vermedi. Kalbimizde yeri büyük, ölüp kahramanlığı daha destansı hal aldı. Ezel'in ölmesi gibi birşey bu. 4 sezon akla gelmeyen dertlerle boğuşup dert babası olan, ayıcık Linc'i sayısız beladan kurtaran, durmadan kaçan adam, her iki sonda da yitti gitti zavallı. Sara ve küçük Michael kadar biz de özleyeceğiz kısık gözlerini. Sucre'nin Mariecruz aşkı, Mahone'un elem dolu benliği sonuna kadar etkiledi diziyi. Kötüden iyiye dönen Bellick'in kendini feda etmesi neredeyse ona bile ağlamamıza yol açacaktı. Şirketin ne menem bir bela olduğunu ve meğer tüm belanın başının Michael'ın annesi olduğunu öğrenmek için 4 sezon bekledik. Scylla son sezon iliğimizi kurutan kara kutuydu. Özleyeceğiz bu seriyi, hafızalarımızda sevgili yerini aldı, ama T-Bag hücrede kapalıyken bitmesi sonuna yakışandı, kısık gözlümün ölmesi değil. Michael'ı 2011'de Resident Evil Afterlife'ta tekrar göreceğiz. Sevgiyle selamlıyorum Scofield'ımı.

No comments: